Hazreti Mevlânâ'nın Semâsının Hakikati ve Anlamı

Hazret-i Mevlânâ hangi hallerde dönmeye başlardı? Hazret-i Mevlânâ'nın muhabbetle dönüşünün hakikati ne idi? Günümüzde semâ nasıl idrak edilip, işleniyor? Semanın anlamı ve özü...

Hazret-i Mevlânâ; bazen feyiz ve rûhâniyetin galebesiyle, mest ü hayrân olur ve semâ ederdi, yani cezbe hâlinde dönmeye başlardı. Bir kuyumcu tezgâhındaki çekiç sesiyle dahî bu cezbenin tetiklendiği olurdu.

Bazı tarîkatlerde semâ şeklindeki zikir, asr-ı saâdetten şu hâdise ile alâkalandırılır:

Yıllarca Habeşistan’da vazifede bulunan Câfer -radıyallâhu anh-, Hayber’in fethini müteâkip Rasûlullah Efendimiz’in yanına dönmüştü.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Câfer’e önce;

“–Yaratılış ve ahlâk itibarıyla bana ne kadar benziyorsun!” buyurdular. Sonra Hazret-i Câfer’in alnından öperek;

“–Hayber’in fethi ile mi, Câfer’in gelişiyle mi sevineyim, bilemiyorum!” buyurdular. (İbn-i Hişâm, III, 414)

Câfer -radıyallâhu anh-, bu iltifât-ı nebevî karşısında heyecanlanarak vecde geldi. Sevincinden, mâsum bir çocuk gibi tek ayak üstünde Fahr-i Kâinât Efendimiz’in çevresinde dönmeye başladı ve kendinden geçti. (Ahmed, I, 108; İbn-i Sa‘d, IV, 35)

Allah Rasûlü, Câfer -radıyallâhu anh-’ı bu hâlden menetmediler. Bu sebeple; samimî bir vecd ile semâın, takrîrî sünnet olduğu ifade edilmiştir.

Mevlânâ’nın bu hâli, Dâvud -aleyhisselâm-’a benzetilmiştir. Güzel ses nimetiyle perverde edilen bu peygamberin en bâriz vasfı; Zebûr’u dağlara ve sahrâlara çıkarak yanık ve câzip sesiyle okuması, çevredeki canlıların hattâ eşyanın bile bu tesirle, cezbeye kapılması ve zikre katılmasıdır.

Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

“Andolsun, Dâvûd’a tarafımızdan bir lütufta bulunduk;

«–Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbîh edin!» dedik…” (Sebe’, 10; Ayr. Bkz. el-Enbiyâ, 79; Sâd, 18-19)

Mevlânâ Hazretleri de; gönlündeki aşk neşîdelerini, ilâhî ve kasîdelerini, Meram Bağları’nın zümrüt gibi yeşilliklerine, şırıl şırıl akan sularına karşı okur ve cezbe ile semâ ederdi.

Mevlânâ, şiiri ve güzel sesi gaye olarak değil fakat gayesine ulaştıran müessir birer vasıta olarak kullanmayı bilmiştir. (İrfan GÜNDÜZ, Mevlânâ, İrşad ve İnsan, 7-8)

Lâkin günümüzde; Mesnevî-i şerîfin rûhundan uzak bazı kimseler tarafından, Mevlevîliğin vecd ve takvâ tarafı ihmâl edilerek, aslı zikir olan semâ, âdetâ şov maksatlı bir folklor gösterisi ve orkestra eşliğinde icrâ edilen bir mûsıkî meclisi hâline getirilmektedir. Bunların, Hazret-i Mevlânâ’nın rûhunu muazzeb edeceği muhakkaktır.

Diğer taraftan;

Onun hakikî mesajı yedi asrı aşkın bir zamandır, bütün dünyayı irşâd etmeye devam etmektedir. Bu hâl; Cenâb-ı Hakk’ın, dostlarına bahşettiği irşâd ömrünün ne mübârek bir misâlidir.

Büyük Allah dostu Hazret-i Mevlânâ, 17 Aralık günü Hakk’a irtihâl etti. Ölümü; bir vuslat, bir şeb-i arûs / düğün gecesi olarak telâkkî etmişti.

Vefât ederken;

“Refîk-i âlâya / Yüce Dost’a” buyuran Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- gibi, Peygamberimiz’in ümmeti ve mânen bir talebesi olan Mevlânâ da ölümü güzelleştiren sâlih insanlar zümresindendi.

Cenâb-ı Hak, faydalı ilimden ve «mârifetullah»tan nasîbimizi ziyâde eylesin. Faydasız, takvâsız, kupkuru ilimden muhafaza buyursun.

İlmi hazmederek, irfâna ve hikmete nâil olan sâlih kullarının feyzinden istifâde nasîb eylesin. Zâtına kavuşmamızı; bir düğün gecesi gibi, ebedî vuslatıyla mesrur ve mes‘ûd eylesin.

Âmîn!..

İslam ve İhsan

HZ. MEVLÂNÂ’NIN KUR’ÂN VE SÜNNET’E BAĞLILIĞI

Hz. Mevlânâ’nın Kur’ân ve Sünnet’e Bağlılığı

MEVLANA HAZRETLERİ KİMDİR?

Mevlana Hazretleri Kimdir?

HZ. MEVLANA VE ŞEMS

Hz. Mevlana ve Şems

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.