Helâl Dairesinde, Her Şeyin En İyisini Bulabiliriz!

İslâm; her yasağın meş­rû zemindeki alternatifini, yani daha iyi ve temiz olanını göstermiştir. Bu sebeple, birtakım hevâ ve heveslerin peşine düşerek son derece geniş olan helâl dâiresinin dışına çıkmak ve haramlara bulaşmak, kişinin kendi eliyle rûhuna zehir serpmesinden farksızdır.

Helâl ve harama karşı dikkatli olmak, insan hayatının akışına tesir eden en mühim sebeplerden biridir. Zira helâl helâle vesîle olurken, haram da diğer bir harama yol açar.

Ebû Bekir Verrak Hazretleri bir sohbetinde:

"–Sabahları kalkınca insanlara bakarım; kimin helâl, kimin haram yediğini anlarım!” buyurmuştu. Talebeleri merakla sordular:

“–Bunu nasıl anlıyorsunuz?”  

Şöyle îzah etti:

“–Her kim sabahleyin kalkar kalkmaz dilini  boş lâf, gıybet ve sövüp saymakla meşgul ederse,  bilirim ki bu hâl, yediği haram gıdâdan kaynaklanmaktadır. Her kim de sabahleyin kalktığında dilini Allah Teâlâ’nın zikri, kelime-i tevhîd ve istiğfarla meşgul ederse, onun aldığı gıdâ da helâl yoldandır... Çünkü helâl de haram da sahip oldukları husûsiyetlere göre insanların fiillerine akseder...” 

“Haramlar bir ateştir. Ona ancak (kalbi) ölüler uzanır. Eğer el uzatanlar diri olsalardı, o ateşin acısını duyarlardı.” (Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh-)

ALINAN GIDANIN MÂNEVİ BİR TESİRİ VARDIR

Alınan gıdânın maddî tesirinin yanında bir de mânevî tesiri vardır. Lokmanın helâl, haram veya şüpheli yollardan gelmiş olması, rûhumuzu tesiri altına alır.

Mevlânâ -kuddise sirruh- şöyle buyurur:

“Lokmalar, tohum  gibidir. Meyvesi fikir, düşünce ve niyetlerdir. Sende ibadet ve tâatlere arzu,  iştiyak ve iştihâ uyandırıp feyz veren lokmalar helâldir. İbâdet ve tâatlere karşı tembellik uyandıran ve kalbe kasvet veren lokmalar ise haramdır. Sen, hayâtında helâl lokmaları çoğalt! Şüpheli ve haram lokmalardan da kaçın ki ibadet ve tâatin lezzetini tadarak  huşû hâline erebilesin!” 

HARAM PARAYLA HACC

Helâl-haram konusunda gösterilecek hassâsiyet ibadetlerin kabul edilip edilmemesini de belirleyen bir keyfiyettir. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- haram parayla hacca gidene semâdan bir münâdînin şöyle seslendiğini haber vermiştir:

“Sana ne lebbeyk ne de sa‘deyk. Çünkü senin kazancın haram, azığın haram, bineğin haramdır. Hiçbir sevap almadan günahkâr olarak dön! Hoşlanmayacağın şeyle  karşılaşacağından dolayı üzül!” (Heysemî, III, 209-210)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik, Genç Kitaplığı.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.