Helal Lokmanın Önemi Nedir?
Helal lokmanın maddi ve manevi hayatımıza etkileri ve önemi nedir? Mevlânâ Hazretleri, helâl lokmanın mâneviyat yolundaki ehemmiyetini nasıl anlatıyor? İşte cevabı...
Mevlânâ Hazretleri, helâl lokmanın mâneviyat yolundaki ehemmiyetini şöyle bildirir:
“Nur ve kemâli artıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır.” (Mesnevî)
Bu hakikati Mevlânâ Hazretleri kendi tecrübesi içinde şöyle anlatmıştır:
“Bu seher benden ilham kesildi. Her zaman lutfedilen tulûat ve sunûhat olmadı. Anladım ki vücuduma şüpheli birkaç lokma girdi.
Bilgi de hikmet de helâl lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helâl lokmanın mahsûlüdür. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma şüpheli veya haramdır.”
Şâh-ı Nakşibend -rahmetullâhi aleyh- de helâle riâyet husûsuna çok ihtimam gösterirdi. Hâce Hazretleri, yiyeceğini kendi ziraatinden elde ederdi. Ziraat yaparken kullanılan hayvanların, tarlanın, tohumun ve suyun helâl olması husûsunda çok ihtiyatlı davranırdı. Bu sebeple pek çok âlim, teberrüken (ve şifâ niyetiyle) onun helâl yemeğinden yemek için sohbetlerine iştirâk ederdi.
Bir gün, Gadîvet bölgesine gitmişlerdi. Bir derviş önlerine yemek getirdi. Hâce Hazretleri;
“–Bizim bu yemeği yememiz münasip değildir. Çünkü o, öfke ile pişirilmiştir. Unu elekten geçiren, hamuru yoğuran ve pişiren kişi öfkeliymiş!” buyurdu.
Yine Şâh-ı Nakşibend Hazretleri şöyle buyururdu:
“Sâlih ameller, helâl lokma ile mümkün olur. Fakat helâl lokma da gafletle yenilmemelidir.”
HUŞU İÇİNDE BİR NAMAZ İÇİN 4 ŞEYE DİKKAT EDİN
Kendisine;
“–Bir kul, namazda nasıl huşûa erer? (İbâdetinden nasıl feyiz alır?)” diye sorduklarında da, şöyle cevap verdiler:
“–Dört şeyle!
- Helâl lokma,
- Abdest sırasında gafletten uzak durmak,
- İlk tekbîri alırken kendini huzurda bilmek,
- Namaz dışında da Hakk’ı asla unutmamak; yani namazdaki huzur, sükûn ve mâsiyetten uzakta durma hâlini namazdan sonra da devam ettirebilmek.”
İslâm’ın, hayatın bütün safhasını ihâta etmesi aslında bir zarûrettir. Çünkü, her şey birbiriyle irtibat hâlindedir. Hayır hayra, şer şerre doğru temâyül ettirir. Haram kazanç, harcanırken de haramlara ve israflara sevk eder. Kişinin iradesi değil, paranın geldiği yerin tesiri hâkim olur. Mevlânâ Hazretleri îkaz buyurur:
“Bir kadı, kalben rüşvet almaya karar verirse, (hassâsiyeti ve adâlet terazisi bozulur da) zâlimi mazlumdan ayırt edemez.” (Mesnevî)
O hâlde; hayatın ilâhî tanzime uyması için, hiçbir safhasının ihmal edilmemesi gerekir. Çünkü şeytan ve nefis; bulduğu tek bir zaaf gediğinden girer, her şeyi vîrân eder.
İnsan, mükerrem bir varlıktır. Bu sebeple onun bütün davranışlarının da o mükerremliğe muvâfık olması iktizâ eder.
Mevlânâ Hazretleri ağır bir şekilde şu hakikati hatırlatır:
“Köpek bile atılan bir kemiği veya ekmeği koklamadan yemez. (Ya sen ey insan, senin helâl-haram gözetmemen insanlığına yakışır mı?!.)” (Mesnevî)
Aslında dînimizin, hayatın her safhasını tanzim eden kāidelerinin her biri; bizler için birer rahmet, huzur ve şifâ vesilesidir.
Fakat dile getirdiğimiz üzere; dünya âlâyişi, şeytan ve nefis vesveseleri, her şeyi çarpıtmaya, ters ve eğri göstermeye çalışır.
Mevlânâ Hazretleri dünya malıyla övünmenin ne kadar boş olduğunu şu mânidar ifadelerle ortaya koyar:
“Altın babası olan külhancı, konuşmaya başlayınca; «Geceye kadar yirmi küfe tezek taşıdım.» der. Yani;
«Zengin oldum, mal-mülk topladım.» diyen kişinin sözü de, aslında; «Bu kadar pislik topladım, taşıdım.» demektir.”
Bu ifadelerden, mal sahibi olmanın kötü ve çirkin olduğu anlaşılmamalıdır. Kötü ve tehlikeli olan, kalbi dünya malına kasa yapmaktır. Zühd; dünya malını kalbin dışında tutarak, âhiret sermâyesi yapabilmektir. Lâkin dünya malının câzibesi sebebiyle, bunu başarabilenler azdır.
Hazret-i Süleyman; muhteşem mülk ve saltanatına rağmen, kalbini dünyaya kasa yapmadığı, infâk ehli olduğu ve tevâzuyla yaşadığı için, Cenâb-ı Hak onun hakkında;
نِعْمَ الْعَبْدُ
«Ne güzel kul!» buyurmuştur. (Sâd, 30)
Aslında birçok mâlî ibâdet bulunduğu gibi, İslâm’ın hayatın her safhasında tam mânâsıyla yaşanabilmesi için, maddiyatın Hak yoluna seferber edilmesi de zarûrîdir. Hadîs-i şerifte buyurulur:
“Sâlih bir kimsenin elinde bulunan helâl ve faydalı mal ne güzeldir.” (İbn-i Hanbel, IV, 202)
Lâkin; Sâlebe, Kārun gibi misaller de göstermektedir ki, başlangıçta; «Zengin olayım da daha fazla ibâdet edeyim ve daha fazla hayır hasenatta bulunayım.» düşüncesinde olanların birçoğu da mal hırsına kapılıp gitmiştir.
Bu hususta niyetin samimiyetini şu ölçüyle mîzân etmelidir:
Niyette hayır yapmak varsa, derhâl elindeki imkânlardan infâk etmek îcâb eder. Kur’ân-ı
Kerim’de yokluk içinde de infâk edenler meth ü senâ edilmiştir. Bu îtibarla ârifler;
“–Yarın diyenler helâk oldu…” düsturu içinde yaşamışlardır.
4 TEHLİKELİ VASIF
Mevlânâ Hazretleri mânevî tehlikeleri madde madde saymıştır:
“Bizde insan olarak muhakememizi çarmıha gerip öldüren dört vasıf vardır:
- Şehvet,
- Hırs ve ihtiras,
- Bitip tükenmek bilmeyen emellere kapılmak,
- Yüksek mevkî peşinde koşmak…” (Mesnevî)
Demek ki; nefsin mayasındaki bu zehirler, iyi niyetleri dahî çürütmekte ve bir müslümanın hayatını ifsâd etmektedir. Samimiyetsizlik, riyâ, gösteriş gibi zehirli duygular; ibâdetleri dahî mahv u perişan eder.
Mevlânâ Hazretleri, işârî tefsirle ne güzel beyan eder:
“Rasûlullah Efendimiz, huzûrunda gösteriş için namaz kılan bir gence;
«Kalk, tekrar namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın!» diye buyurdu.
İşte bu korkulara bir çare bulmak içindir ki: Her namazda (okuduğumuz Fâtiha-i şerîfede);
«Allâh’ım! Bize istikametli yolu göster.
Allâh’ım! Bu namazımı; yollarını sapıtanların, gösteriş için namaz kılanların namazları arasına karıştırma!» diye niyaz etmemiz emredilmektedir.” (Mesnevî)
Yâ Rabbî!..
İsteklerimizi, rızân ile te’lîf eyle!.. Hayatımızın her sahasını ve her safhasını, Kur’ân ve Sünnet hakikatleri ile îmâr eyle!.. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Haziran, Sayı: 172
YORUMLAR