Her Fırsatta Kur’ân Öğretiyorlar
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ve halîfeleri, Kur’ân-ı Kerîm’i uzak bölgelerde de öğretebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Bu meyanda, pek çok âlim sahâbîyi İslâm dünyasının muhtelif merkezlerine hoca olarak göndermişlerdir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hâlid bin Velîd’i bir sefere göndermişti. Hâlid -radıyallâhu anh- oradan Allah Rasûlü’ne yazdığı mektupta, Beni’l-Hâris kabîlesini İslâm’a dâvet ettiğini, onların da harp etmeden İslâm’a girdiğini bildirdikten sonra şöyle der:
“Onların aralarında ikāmet ediyorum. Onlara Allâh’ın emrettiği şeyleri söylüyor, nehyettiklerinden sakındırıyorum. Allah Rasûlü’nün mektubu gelinceye kadar onlara İslâm’ın esaslarını ve Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sini öğreteceğim.”[1]
Gece-gündüz devamlı Mescid’de kalan Ashâb-ı Suffe, bir taraftan ilim öğrenir, bir taraftan da talebe ve hoca yetiştirirlerdi.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ve halîfeleri, Kur’ân-ı Kerîm’i uzak bölgelerde de öğretebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Bu meyanda, pek çok âlim sahâbîyi İslâm dünyasının muhtelif merkezlerine hoca olarak göndermişlerdir. Onlar insanlara Kur’ân’ı ve Sünnet’i öğretiyorlardı.[2]
Meselâ Mus’ab bin Umeyr -radıyallâhu anh- ile âmâ sahâbî Abdullah bin Ümmi Mektûm -radıyallâhu anh-, Medîne’ye muallim olarak gönderildiklerinde, insanlara İslâm’ı anlatıyor ve her fırsatta Kur’ân öğretiyorlardı.[3]
Şam’a gönderilen Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- orada çok uzun süre yaşadı ve çok meşhur bir ilim halkası kurdu. Onun gözetimi altındaki talebelerin sayısı 1600’ü aşıyordu. Talebelerini on gruba ayırarak her birine yetiştirdiği hocalardan birini tayin etti ve gelişimlerini sırayla denetledi. Temel seviyeyi geçenler, doğrudan o mübârek sahâbîden ders alıyordu. Böylece daha ileri seviyedeki talebeler, hem Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- ile çalışma hem de alt seviyedeki talebelere hocalık yapma imtiyâzına sahip oluyordu.[4] Aynı metod, başka sahâbîler tarafından diğer yerlerde de tatbik edildi.[5]
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, Yezid bin Abdullâh’ı merkezden uzakta yaşayan bedevîlere Kur’ân öğretmek için gönderdi. Ebû Süfyân’ı da bedevî kabîlelere giderek tahsil derecelerini tespit için müfettiş tayin etti. O, ayrıca Medîne’de çocuklara Kur’ân öğretmesi için üç sahâbîyi vazifelendirip her birine aylık 15 dirhem maaş bağladı. Yetişkinler de dâhil, herkese kolayından en az beşer âyet öğretilmesini emretti.[6]
Tarih boyunca hak ve hakîkat adına her fetret devrinden kurtuluşun en mühim vesîlesi, Kur’ân-ı Kerîm hizmetindeki gayretler olmuştur. Zamanımız da, böyle azim ve gayretlerin hayâtî bir ehemmiyet arz ettiği bir devirdir. Bu zamanda bütün ümmetin yeniden silkiniş ve özüne dönüşünü temin edebilecek olan asıl hizmet, Kur’ân-ı Kerîm’e yönelik ilgi ve alâkaya revaç verebilmektir.
[1] Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, s. 131
[2] Dârimî, Sünen, I, 135 (thk. Dahman); İbn-i Sa’d, VI, 3.
[3] Bkz. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 46; İbn-i Hişâm, II, 43-46; Ebû Nuaym, Delâilü’n-Nübüvve, I, 307; Heysemî, VI, 41; Zehebî, Siyer, I, 182.
[4] Zehebî, Siyer, II, 344-346.
[5] Belâzurî, Ensâb, I, 110; Hâkim, I, 220.
[6] Prof. Dr. M. M. el-A‘zamî, Kur’an Tarihi, s. 127.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları