
Her Nefese Bin Şükür Mekanik Ventilasyon
Solunum sisteminin önemi/kıymeti nedir? Her nefese bin şükür mekanik ventilasyon...
Yol göstericilerimizin, şükretmenin önemine dair kadîm bir nasihati vardır; insan hep şükretmeli, nefes alabildiğine şükretmeli, hatta bu da yetmez, aldığı nefes için bir şükür, verdiği nefes için ayrı bir şükür gerekir, derler.
Otonom sistem dediğimiz, bizden habersiz çalışan ve ömür boyu çalışması gereken organları idare eden bir sistemimiz var. Sürekli aynı pozisyonda oturunca belim ağrıyor kalkıp odanın içinde bir iki dakika yürüyeyim diye düşünüp kalkıp yürüyebilirsiniz. En nihayetinde günde en fazla on kere yapılır. Kalbimizin atması, nefes alıp vermek ise böyle değil; her seferinde karar mekanizmaları kullanılacak olsa ömür boyu başka iş yapamazdık.
HER NEFESE BİN ŞÜKÜR
Solunum ihtiyacımızın karşılanması otonom makinelerdeki gibi belli uyaranlarla düzenleniyor. Dokularda bulunan hipoksiye (oksijensizliğe) duyarlı reseptörler (öz Türkçeye almaç olarak çevrilmiş ama…) merkeze bir sinyal gönderiyor;
“- Bana gelen oksijen yetmiyor biraz daha fazla çalışın.”
Mesele kalp ya da damarlardan kaynaklanmıyor, oksijen taşıyacak kan hücreleri yeterli düzeydeyse ihâle solunum sistemine kalıyor.
Önce daha derin soluma, olmazsa daha hızlı soluma.
Yine olmadıysa, atmosferdeki % 21 oksijen içeren hava, ihtiyacı karşılamaya yetmiyorsa artık hastamızı hastaneye götürme vakti geldi.
İçeri girer girmez ilk yapılacak iş daha yüksek oksijenli hava temini.
Nasıl yapalım?
Hasta yataklarının başında bulunan merkezi oksijenden, olmazsa oksijen tüplerinden %100 oksijen alalım hastamız rahat etsin.
Hastamız geçici olarak rahatladığında altta yatan sebebe bakalım.
Zatürre olmuşuz, çoğunlukla antibiyotik tedavisi gerekir. Ağızdan hap, iğne ya da hastanede yatarak damar yoluyla ilaç uygulanır.
Astım ya da KOAH olmuşsak, çeşitli yollardan verilebilecek kortizon, solunum yollarını genişletecek bazı nebül (buhar) uygulamaları fayda eder.
Diğer grup hastalıklarda bunlara benzer ilaçlardan fayda görür. Önemli olan şu sorudur: Bu ilaçlar fayda edene kadar hastanın hayati organlarına oksijeni nasıl ileteceğiz?
Basit maske yerine rezervuarlı maske gibi teknik ayrıntılar akla gelir ama asıl önemli olan “mekanik ventilasyon” ihtiyacı olacak mı sorusudur.
Hastanın genel durumu, akciğer grafisi, kan gazı tetkikleri ve daha önemlisi uygulanan tedaviye verilen cevaba göre bir karar verilir.
Cevap yetersiz ise birinci seçenek:
Son zamanların en güzel icadı “YANKOT”: Isıtılmış, nemlendirilmiş havayı basınçlı bir şekilde akciğere iletmek. Kayda değer bir yan etkisi olmayan bu uygulama serviste hasta kendi yatağında yatarken uygulanabiliyor. Hastayı uyutmak gerekmiyor.
Gayet konforlu bir şekilde organların ihtiyacı olan oksijen dokulara ulaştırılıyor. Bazen iki üç günlük tedavi yeterli olurken bazen daha uzun süreye ihtiyaç olabiliyor. Alet devlet ve özel hastanelerinde mevcut, tek handikap kullanılan “set” her hasta için özel açılıp iş bitince atılıyor. Burada da bir maliyet hesabı gerekiyor.
Altta yatan hastalığı doğru tedavi ettik, oksijen desteğini de sağladık ama olmadı. Hasta mutsuz, kan gazı tetkiki düzelmiyor.
O zaman “invaziv” bir girişim gerekiyor. Hastamız yoğun bakıma alınır. Uyutulur, kasların alete direnmesi engellenir. Uzunca bir hortum hastanın ağzından solunum yoluna yerleştirilir. Pandemi zamanında öğrenmiştik, entübe edilir. Bu kez kontrol tamamen makinededir. Değişik parametreler düzenlenir, hasta makineye emanet edilir. Beslenme gibi hayati ihtiyaçlarda serumlarla sağlanır.
Burada da altta yatan hastalık düzeldikçe makinenin ayarları düşürülür. Sonra makine kapatılır, vücut kendi ihtiyacını karşılayabiliyorsa entübasyon tüpü de çıkarılıp hasta servise alınır. Bazen işler burada da ters gider, istenen düzelme sağlanamaz. Entübasyon süresi uzar, hastanın istenen sürede tam şifa haline gelemeyeceğine kanaat getirilirse bir ileri aşamaya geçilir; trakeostomi.
Gırtlağınızın ön yüzüne bir delik açılır. Böylece oksijenli havanın akciğerlerden önceki yerlerde takılması önlenir. Hava direkt akciğerlerin önüne bırakılır. Bazen bu açıklık yeterli olur, oda havasında hasta mutlu mesut yaşar. Bazen yine bir alet yardımıyla havanın basınclı şekilde akciğerlere doğru itilmesi gerekir. Trakeostomi ihtiyacı geçici ya da kalıcı olabilir. Mesela asıl problem kalp ya da böbrek yetmezliğine bağlı akciğerlerde sıvı birikmesidir, ilgili sorun düzelince su da kendiliğinden çekilir. Akciğerler rahat eder. Boğazdaki delik kendi haline bırakılır, birkaç haftada tamamen her şey eski haline döner. Ama kanser gibi durumlarda ömür boyu bu açıklığa ihtiyaç duyulabilir.
Çıkarmamız gereken ders, “ağlamayan bebeğe emzik verilmez” düsturunu kenara koyalım ve kelimenin tam anlamıyla 7/24 hizmet veren solunum sistemimizin kıymetini bilelim. Hâsılı kelam; sessiz sedasız, gürültüsüz, patırtısız aldığımız her nefese şükür, çok şükür, binlerce şükür…
Kaynak: Fırat Erdoğan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 468
YORUMLAR