Her Zaman Güvenilecek Tek Şey

Kıssâlar

Kâmil müʼminler nazarında her dâim güvenilecek yegâne mercî, Kâdir-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakʼtır. Aksi takdirde îmânın bir gereği olan Hakkʼa tevekkül ve îtimâdın bir mânâsı kalmaz.

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri buyurur:

“Tevekkül sahibi, nefsini görmemeli ve tevekkülünü çalışarak gizlemelidir.”

Gayret ehli kâmil müʼminlerin bütün ümitleri Cenâb-ı Hakʼtandır. Bununla birlikte onlar, makbul bir kulluğun alâmet-i fârikası olan “tevâzû ve mahviyet” hâlini korumak için, tevekkül fazîletlerini, azim ve gayretleriyle gizlerler.

Kâmil müʼminler nazarında her dâim güvenilecek yegâne mercî, Kâdir-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakʼtır. Aksi takdirde îmânın bir gereği olan Hakkʼa tevekkül ve îtimâdın bir mânâsı kalmaz.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“Aslâ ölmeyecek, hakîkî hayat sahibi ve dâimâ diri olan Allâh’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbîh et!..” (el-Furkān, 58)

Halk dilinde yer etmiş bulunan; “Adama dayanma ölür, duvara dayanma yıkılır.” sözü de, fânîlere değil, Bâkîʼye dayanıp güvenme zarûre­tinin ârifâne bir ifâdesidir.

Hak Teâlâ, kullarının yalnızca Yüce Zâtʼına güvenip dayanmalarını arzu ettiğini, âyet-i kerîmelerde şöyle bildirmektedir:

“...Mü’minler ancak Allâh’a tevekkül etsinler!” (İbrahim, 11)

“...Allâh’a tevekkül edene, Allah kâfîdir!..” (et-Talâk, 3)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Eğer siz Allâh’a hakkıyla tevekkül edebilirseniz, sabahleyin karınları aç gidip, akşamları tok dönen kuşların rızıklandığı gibi rızıklanırsınız!” buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 33/2344; İbn-i Mâce, Zühd, 14)

Diğer taraftan tevekkülün, ancak sebepler plânında gerekli olan bütün tedbir ve gayretler gösterildikten sonra Hakkʼa dayanmak olduğunu, gayret ve tedbirden mahrum bir tevekkülün doğru olmadığını şu hâdiseler ne güzel ifâde eder:

Bir bedevî:

“–Yâ Rasûlâllah! Hayvanımı bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı?” diye sormuştu.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cevâben:

“–Önce bağla, sonra tevekkül et!” buyurdu. (Tirmizî, Kıyâmet, 60/2517)

Tevekkülü yanlış anlayan bâzı Yemenliler de hacca giderken yanlarına yol azığı almaz ve:

“–Biz Allâh’ın evini ziyarete gidiyoruz; O bizi doyurmaz mı?” derlerdi. Mekke’ye varınca da başkalarından istemek mecburiyetinde kalırlardı. Bunun üzerine; “...Kendinize yol azığı hazırlayınız…” (el-Bakara, 197) âyeti nâzil oldu.

HAKİKÎ MÜTEVEKKİL

Çalışıp gayret etmeden işi tembelliğe vardıran, sonra da; “Biz tevekkül ehliyiz.” diyen kimseleri Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- şöyle îkâz etmiştir:

“‒Siz Allâh’a değil, başkalarının malına güvenen yiyicilersiniz. Hakikî mütevekkil; toprağa tohumu attıktan sonra Allâh’a güvenen insandır.”[1]]

[1] İbn-i Receb el-Hanbelî, Câmiuʼl-Ulûm veʼl-Hikem, Amman 1990, s. 650.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarından Hikmetler 1, Erkam Yayınları, 2013