Herkese Örnek Olan 'din Kardeşliği'
Selmân -radıyallâhu anh- din kardeşliği hukûkuna çok riâyet ederdi. Hattâ vâlisi olduğu Medâin’den tâ Şam’a kadar yürüyerek gidip kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı ziyarette bulunurdu.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Selmân ile Ebu’d-Derdâ’yı kardeş yapmıştı.
Bir gün Selmân -radıyallâhu anh- ile kardeşi Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- aynı kaptan yemek yiyorlardı ki tabak ve içindeki yemek tesbîh etmeye başladı.[1]
Yine böyle bir ziyaret esnâsında Selmân -radıyallâhu anh-, kardeşi Ebu’d-Derdâ’nın hanımını oldukça eskimiş elbiseler içinde gördü ve:
“–Bu hâlin ne?” diye sordu. Kadın:
“–Kardeşin Ebu’d-Derdâ dünya malına ve zevklerine önem vermez.” dedi. O esnâda Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- hazırlattığı yemeği Hazret-i Selmân’a ikram edip:
“–Buyurun, yemeğinizi yiyin, ben oruçluyum.” dedi. Selmân -radıyallâhu anh-:
“–Sen yemedikçe ben de yemem!” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- sofraya oturup yemek yedi. Gece olunca Ebu’d-Derdâ teheccüd namazı kılmaya hazırlandı. Selmân -radıyallâhu anh- ona:
“–Uyu!” dedi. Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh- uyudu. Bir müddet sonra tekrar kalkmaya davrandı. Selmân -radıyallâhu anh- yine:
“–Uyu!” diyerek onu kaldırmadı. Gecenin sonlarına doğru Selmân -radıyallâhu anh-:
“–Şimdi kalk!” dedi ve birlikte kalkıp tesbihatta bulundular ve namaz kıldılar. Sonra Selmân -radıyallâhu anh-, Ebu’d-Derdâ’ya şöyle dedi:
“–Senin üzerinde Rabbinin hakkı vardır, nefsinin hakkı vardır, âilenin hakkı vardır. Her hak sahibine hakkını ver!”
Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e gidip olup biteni anlattı. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“–Selmân doğru söylemiş.” buyurdular. (Buhârî, Savm 51, Edeb 86)
Diğer bir rivâyette Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Ebu’d-Derdâ’ya:
“–Selmân senden daha âlimdir!” buyurmuşlardır. (Heysemî, III, 199-200; Hânî, Hadâik, s. 297)
Selmân -radıyallâhu anh- din kardeşliği hukûkuna çok riâyet ederdi. Hattâ vâlisi olduğu Medâin’den tâ Şam’a kadar yürüyerek gidip kardeşi Ebu’d-Derdâ’yı ziyarette bulunurdu.[2]
Selmân -radıyallâhu anh- çok yer gezip farklı tecrübeler elde ettiği için geniş bir kültüre sahipti. Farsça ve Arapça’ya ilâveten Rumca ve İbrânîce de bilirdi.
Hendek Harbi’nde hendeğin kazılmasını, Tâif kuşatmasında da mancınık ve debbâbe[3] kullanmayı tavsiye etmiş ve bunların yapımını bizzat gerçekleştirmiştir.[4]
[1] Beyhâkî, Delâil, VI, 63; İbnü’l-İmâd, Şezerâtü’z-Zeheb, I, 209-210.
[2] Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 127, no: 346.
[3] Debbâbe: Askerlerin altına girip, düşman oklarından korunarak kale duvarına yaklaşmak ve duvarı delmek için kullandıkları seyyar bir savaş âleti. Üzerine hayvan derisi kaplanır. Tankın ilk hâli olduğu söylenebilir.
[4] Beyhâkî, Delâil, V, 161; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, IV, 348; Vâkıdî, II, 445-447.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
YORUMLAR