Hiç Yapmadıysan Mutlaka Yap!
Allâh’a îmân etmek, merhametli olmayı îcâb ettirir. Zira Cenâb-ı Hakk’a îmân eden kişi O’nu sever ve emirlerine itaat eder. Hattâ zamanla O’nunla alâkası olan her şeyi derece derece sevmeye başlar. Cenâb-ı Hak ise Kur’ân-ı Kerîm’de en çok Rahmân ve Rahîm sıfatlarını hatırlatır ve devamlı mahlûkâtına merhametli davranmayı emreder. Bu durumda bir mü’minin hem Cenâb-ı Hakk’ın emrine riâyet etmesi, hem de O’nun ahlâkıyla ahlâklanması îcâb eder. Merhametten uzak bir gönül ise, Allah’tan uzak ve nasipsiz bir gönüldür.
Rasûlullah (s.a.v) bir gün torunu Hasan (r.a)’ın yanağından şefkatle öpmüşlerdi. O esnâda yanında Akra bin Hâbis oturuyordu.
Akra:
“–Benim on tane çocuğum var, bugüne kadar hiçbirini öpmüş değilim!” dedi.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ona şöyle bir baktılar ve:
“–Merhamet etmeyene merhamet olunmaz!” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 18)
Yine Peygamber Efendimiz’e bir bedevî gelmiş ve:
“–Siz çocukları öper misiniz, biz hiç öpmeyiz!” demişti. Allah Rasûlü (s.a.v):
“–Allah senin kalbinden merhamet ve şefkat duygusunu çekip aldıysa ben sana ne yapabilirim ki?” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 18)
Huneyn Harbi sonrasında Efendimiz’in huzûruna birtakım esirler gelmişti. İçlerinde çocuğunu kaybetmiş bir kadın vardı ki nerede bir çocuk görse hemen onu şefkatle sînesine basıp emziriyordu.
Rasûlullah (s.a.v) bu yüksek şefkat manzarasını görünce:
“–Ne dersiniz, şu kadın çocuğunu ateşe atabilir mi?” buyurdular.
Ashâb-ı kirâm:
“–Hayır, atmamaya gücü yettiği müddetçe atmaz!” dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v):
“–İşte Yüce Allah kullarına, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden çok daha fazla merhametlidir.” buyurdular. (Buhârî, Edeb, 18)
Rasûlullah (s.a.v) daha sonra sayıları altı bine varan bu esirlerin hepsini karşılıksız olarak serbest bırakmışlardır.
İşte Yüce Rabb’imizin çok sevdiği ve hep merhametle muâmele ettiği kullarına hizmet etmek, en mühim İslâmî esaslardandır. Allâh’a ibadet etmek için yaratılan insana hizmet etmek, bir nevî Allâh’a ibadet etmek mesâbesindedir. Hizmet, âciz veya muhtaç kişinin ihtiyâcını gidermektir.
Büyük bir tevâzuyla herkesin yardımına koşmak ve sıkıntılarıyla ilgilenmektir. Zira Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” (Beyhakî, Şuab, VI, 117; İbn-i Hacer, Metâlib, I, 264)
Ebû Mûsâ (r.a) şöyle buyurur:
“Rasûlullah (s.a.v) merkebe biner, kaba yünden elbise giyer, koyunun altına oturup sütünü sağar, misafirleriyle ilgilenir, onlara hizmet ve ikram ederdi.” (Hâkim, I, 129/205)
Hizmet, Cenâb-ı Hakk’ın kullarından taleb ettiği ictimâî bir kulluk vazifesidir. Yüce Rabb’imiz, gurur, kibir ve kendini beğenmeyi şiddetle yasakladığı gibi, bencil bir hayatı da istemiyor.
İnsanların diğergâm olmasını arzu ediyor ve kullarına hizmet eden mü’minlere büyük mükâfatlar vaad ediyor. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyururlar:
“…Kul, kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah Teâlâ da o kulun yardımındadır... Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçiremez.” (Müslim, Zikr, 38; İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)
“Kimin Allah yolunda bir tek saçı ağarırsa, bu, kıyâmet günü onun için bir nûr olur.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 9/1635; Nesâî, Cihâd, 26)
“Sabah veya akşam Allah yolunda birazcık yürümek, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır…” (Buhârî, Cihâd, 6)
Şu kesin bir hakîkattir ki; hizmet edilenden ziyâde hizmet eden kişi hem dünyada hem de âhirette daha kazançlı çıkmaktadır. Nitekim hikmet ehli:
“Hakîkî mes’ûd insanlar, başkalarına nasıl hizmet edeceğini bilen kişilerdir.” demişlerdir.
O hâlde bizim, kemâle erebilmek ve âhiret selâmetine nâil olabilmek için hizmet etmeye ihtiyacımız vardır. Bu sebeple hizmet ettiğimiz insanlara minnettâr olmamız gerekmektedir. Zira onlar, bizim Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmamıza vesîle olmaktadırlar.
KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hak Din İslam, Erkam Yayınları, 2012, İstanbul