Hiçbir Müʼmin Din Kardeşlerinin Iztırâbını Görüp De “Bana Ne!” Diyemez

Hiçbir müʼmin, din kardeşlerinin ıztırâbını görüp de “Bana ne!” diyemez. “Onlar tâlihine küssün!” deyip acılarına bîgâne kalamaz. Zira gerçek bir müʼmin; Komşusu açken tok yatamayan, üşüyenler varken ısınamayan, din kardeşleri zor durumdayken huzur bulamayan, ihsan ve ikram etmenin mânevî hazzıyla rûhunu doyuran, muzdariplerin yüzünü güldürmekle huzur bulan, diğergâm, hassas ve fedakâr insandır.

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Bir kimse eğer taş yürekli değilse, insanlar açlıktan karınlarına taş bağlarken doyasıya yemek yiyemez. Fakirin açlıktan kan yuttuğunu görürken, zenginin boğazından lokma nasıl geçer?”

Hiçbir müʼmin, din kardeşlerinin ıztırâbını görüp de “Bana ne!” diyemez. “Onlar tâlihine küssün!” deyip acılarına bîgâne kalamaz. Zira gerçek bir müʼmin;

‒Komşusu açken tok yatamayan,

‒Üşüyenler varken ısınamayan,

‒Din kardeşleri zor durumdayken huzur bulamayan,

‒İhsan ve ikram etmenin mânevî hazzıyla rûhunu doyuran,

‒Muzdariplerin yüzünü güldürmekle huzur bulan, diğergâm, hassas ve fedakâr insandır.

Bütün İbadetler, Rûha Verilen Ayrı Ayrı Vitaminler Mesâbesindedir

Bütün ibadetler, rûha verilen ayrı ayrı vitaminler mesâbesindedir. Oruç ise rûhu besleyip kuvvetlendiren müstesnâ bir gıdadır. Oruçla gönüller incelir, kalp gözleri açılır. Vicdanlarda;

‒Nîmetlerin kadrini idrâk etme,

‒Açların hâlinden anlama,

‒Muzdariplerin sessiz feryatlarını işitme,

‒İffetinden dolayı kimseye el açamayan muhtaçları sîmâlarından tanıma hassâsiyeti gelişir.

Böylece kulda; Yaratanʼa karşı hamd ve şükür, yaratılanlara karşı da şefkat ve merhamet duyguları seviye kazanır.

Bu yönüyle oruç; Cenâb-ı Hakkʼın rızâ ve muhabbetine nâil olabilmek için, Oʼnun kullarını her zamankinden daha fazla düşünmeyi tâlim ve telkin eder. İlâhî rahmetin coşup taştığı bu mübârek ayda müʼmin de rûhundan rahmet taşırmalıdır.

İslâm Âleminin Pek Çok Bölgesi, Yürek Burkan Manzaralarla Dolu

Bugün başta İsrâil işgali altındaki Filistin ve Çin işgali altındaki Türkistan’ın Doğusu olmak üzere, Suriyeʼsiyle, Yemenʼiyle, Sudanʼıyla, Afrikaʼnın fakir beldeleriyle İslâm âleminin pek çok bölgesi, yürek burkan manzaralarla dolu.

Bizler bu Ramazân-ı Şerîf’te, sıcacık evlerimizde sahurlarımızı yapıp iftarlarımızı açarken, başını sokacak bir evi kalmamış olan, kimi zaman sahursuz ve iftarsız oruç tutan, bombalanmış câmilerin enkâzında terâvih namazı kılan Gazzeli kardeşlerimizi unutmayalım.

Zâlimlerin vîrâneye çevirdikleri Gazze için, şimdiye kadar yardım ulaştırma yolları kapalıydı. Bu satırların kaleme alındığı günlerde ise, işgalci ve katliamcı Siyonistlerin bütün ihlâl teşebbüslerine rağmen, iyi-kötü bir ateşkes antlaşması, pamuk ipliğine bağlı olsa da devam ediyordu. Gazze’ye yardım koridoru, İsrail’in bütün engellemelerine rağmen açılmış bulunuyordu.

Bugün artık şahsî gündemlerimizi bir kenara bırakıp, Gazzeli kardeşlerimizin yaralarını sarmak için daha büyük bir fedakârlıkla gayret etmek, hepimiz için bir din kardeşliği mesʼûliyeti, bir insanlık vazifesidir.

O kardeşlerimizin gönülleri mahzun, kalpleri kırık. Hakkʼa yakınlığın en kestirme yolu da, kırık kalpleri ihyâ ve âbâd etmekten geçiyor.

Unutmayalım ki biz o mazlum kardeşlerimizin yerinde olabilirdik, onlar da bizim yerimizde olabilirlerdi. Bizim başımız dara düşse, din kardeşlerimizden nasıl yardım beklersek, biz de şimdi o kardeşlerimiz için, aynı gayret ve fedakârlığı göstermek durumundayız.

Dolayısıyla bu mübârek ayda ümmetin mazlum, mağdur, muzdarip ve muhtaçlarına elimizi uzatmalıyız. Onlara, kendilerini düşünen, dertleriyle dertlenen din kardeşlerinin varlığını hissettirmeliyiz.

Bir hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere; hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet günü, Arş-ı Âlâʼnın altında gölgelendirilerek taltif edilecek yedi sınıf müʼminden biri de, “birbirlerini Allah için seven din kardeşleridir.”[1]

Bu ise rahat zamanların çay-kahve kardeşliği değil, zor ve meşakkatli zamanlarda gösterilen kardeşliktir. Din kardeşinin sevincini paylaşmak kadar, onun zor zamanında derdini paylaşmaya da gönüllü olabilmektir.

“…Bu Duygusuzluk, Bizim Din Kardeşliğimize Halel Getirir”

Mazlum din kardeşlerimizin hâli ortadayken, bizler bugün rahatımızdan ferâgat edemiyorsak, gündelik telâşelerle oyalanmaya devam edebiliyorsak, vaktimizi, nakdimizi, enerjimizi hâlâ lükse, konfora, ten rahatlığına, mâlâyânîye sarf edebiliyorsak; bu duygusuzluk, bizim din kardeşliğimize halel getirir.

Hiçbir şey gibi, bu nevî duygusuzlukların da, dünyada veya âhirette karşılıksız kalmayacağını unutmayalım. Kardeşlerimiz için elimizden, dilimizden, gönlümüzden ne geliyorsa yapalım. Ne imkânımız varsa seferber edelim. Hiçbir şey yapamıyorsak, en azından seherlerde samimî gözyaşlarıyla duâlarımızı esirgemeyelim. Allah için buğzun bir gereği olarak, zâlimleri boykot etmeyi aslâ terk etmeyelim.

Rabbimizʼden, bu husustaki kusur ve noksanlıklarımız için de af dilemeye devam edelim. Zira Cenâb-ı Hak; “istiğfâr edenlere azâbının inmeyeceğini” vaad etmiştir.[2] Tabiî ki bu istiğfârın samimiyetini de hâl ve davranışlarımızla, gayret ve fedakârlıklarımızla, fiilen ispat etmeliyiz.

Yeryüzünün dört bir yanından Arşʼa yükselen mazlumların âhı elbette karşılıksız kalmayacaktır. Bu itibarla bugün mazlumların acısına bîgâne kalmayalım ki, bir gün umûmî belâlar arzı saracak olursa veya âhirette bu hususta hesaba çekildiğimizde, Rabbimizʼin merhametini dilemeye yüzümüz olsun…]

Cenâb-ı Hak, senede bir aylığına gönül hânelerimize misafir olan mübârek Ramazan ayını güzelce ağırlayıp bizden râzı hâlde uğurlayabil­meyi, cümlemize nasip ve müyesser eylesin.

Ramazân-ı Şerîfʼin feyz ve rûhâniyeti içinde bir kulluk hayatı yaşayıp son nefesimizle de ebedî vuslat bayramına erebilmeyi, lûtf u keremiyle ihsân eylesin.

İslâm âlemindeki bütün mazlum din kardeşlerimizi, lûtf u keremiyle hakikî bayramlara eriştirsin. Âmîn!..

Dipnotlar:

[1] Bkz. Buhârî, Ezân, 36; Müslim, Zekât, 91.

[2] Bkz. el-Enfâl, 33.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2025 – Şubat, Sayı: 468

İslam ve İhsan

EFENDİMİZİ HEM ÜZEN HEM SEVİNDİREN HADİSE

Efendimizi Hem Üzen Hem Sevindiren Hadise

PİŞMAN OLANLARDAN OLMA!

Pişman Olanlardan Olma!

ON YIL ÎTİKÂF SEVABI KAZANDIRAN AMEL

On Yıl Îtikâf Sevabı Kazandıran Amel

"İKİ NÎMET VARDIR Kİ BENİ HANGİSİNİN DAHA ÇOK SEVİNDİRDİĞİNİ BİLEMİYORUM"

"İki Nîmet Vardır Ki Beni Hangisinin Daha Çok Sevindirdiğini Bilemiyorum"

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.