Hicr Suresi 97. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Hicr Suresi 97. ayeti ne anlatıyor? Hicr Suresi 97. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Hicr Suresi 97. Ayetinin Arapçası:
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ
Hicr Suresi 97. Ayetinin Meali (Anlamı):
Doğrusu biz, onların ileri geri söyledikleri kötü sözler yüzünden canının sıkıldığını, göğsünün daraldığını çok iyi biliyoruz.
Hicr Suresi 97. Ayetinin Tefsiri:
Yaratılıştaki
hikmeti kavrayamayan, Allah Teâlâ’nın kâinata
koyduğu ilâhî kanunlardan haberdar olmayan fıtratları bozulmuş müşrikler
ve münkirler, Allah’ın insanlara peygamber göndermesindeki sırrı
anlayamamışlar; hem peygamber hem de getirdiği kitap hakkında asılsız ve saçma
sözler söylemişlerdir. Kur’an, müşriklerin söyledikleri bu sözleri detaylı bir
şekilde bize haber vermektedir. Onlar Peygamberimiz (s.a.s.) hakkında şunları
söylüyorlardı:
“«Bu
nasıl Peygamber böyle? Bizim gibi yiyip içiyor, çarşı pazarda dolaşıyor. Bari,
yanısıra bir melek indirilmiş olsaydı da, kendisiyle birlikte gezip hem onun
peygamberliğini doğrulasa hem de bizi Allah’ın azabına karşı uyarsaydı ya?
Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya kendisinin zahmetsizce yiyip
içeceği, geçimini temin edeceği bir bahçesi olsaydı» dediler…” (Furkan
25/7-8)
Onlar
yine Peygamberimiz (s.a.s.)’e kahin, mecnun, şair diyorlar; O’nun, zamanın
felaketlerine uğrayıp helak olmasını bekliyorlardı. (Tur 52/29-30) Kur’an
okuyup, onunla tebliğ yaparken gürültü çıkarıyorlar ve ona mani olmaya
çalışıyorlardı. (Fussılet 41/26)
Müşriklerin
bu tavırları ve söyledikleri bu sözler, bir insan olarak Resûlullah (s.a.s.)’i
üzmekte, canını sıkmakta ve göğsünü daraltmakta idi. Beşer ruhu, bu derece
cehalet karşısında sıkıntı duyar ve burkulur. Fakat Allah Teâlâ, bu noktada
yine Peygamberini teselli etmekte, kendisinin sadece bir uyarıcı olduğunu
bildirmekte, onların cehaletlerinden kaynaklanan bu nevi sözleri karşısında
sarsılmayıp risalet ve tebliğ görevine eksiksiz bir şekilde devam etmesini
emretmektedir. Ayrıca bu vesileyle göğsünde meydana gelen darlığın izalesi için
de Rabbini hamd ile tesbih edip secde edenlerden olmasını ve ölüm gelinceye
kadar Rabbine kulluğa devam etmesini istemektedir. Zira bu gibi ibâdetlerle
meşgul olana, rubûbiyet âleminin nurları açılır, dünya gözünde değersizleşir,
dünyevî hazlara temâyülden vazgeçerek bütünüyle Allah’a yönelir. Bu sayede de
göğsü açılır, inşirah bulur, huzûra erer; hizmetlerini gönül genişliği içinde
yapmaya devam eder.
“Gözlerden
perdeyi kaldırıp her gerçeği ortaya çıkaracak ölüm” (Hicr 15/99)
diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı اَلْيَق۪ينُ (yakîn)dir. Aslında bu kelimenin mânası “kesin
bilgi” demektir. Ancak burada “ölüm” anlamında kullanılmıştır. Çünkü ölüm
ânında gözlerden perdeler kalkmakta, gaybî olarak inanılan şeyler hakkında
kesin bilgiye ulaşılmaktadır. Nitekim Müddessir sûresi 47. âyette “yakîn”
kelimesinin “ölüm” mânasında kullanıldığı gâyet açık şekilde anlaşılmaktadır.
Muhâcir sahâbelerden Osman b. Maz’ûn vefat edince, Allah Resûlü (s.a.s.)’in: “Ona
yakîn gelmiştir” buyurması da bunu göstermektedir. (Buhârî, Cenâiz 3)
Hicr
sûresinin bu şekilde sona ermesini Nahl sûresi buna uygun güzel bir başlangıçla
takip edecektir:
Hicr Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Hicr Suresi 97. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...