Hilafete En Layık İnsan

Hilafete en layık insan kimdir?

Hz. Ebûbekir (r.a.) halife olduğunda ayağa kalkıp insanlara hitap etti. Sözüne özür dileyerek başladıktan sonra şöyle devam etti:

“–Vallahi ben hiçbir gün ve hiçbir gece kesinlikle idareciliğe hırslanmadım. Ona rağbet de etmedim! Allah Teâlâ’dan ne gizli ne de açık böyle bir şey istemedim! Lâkin insanların başıboş kaldığı o ortamda bir fitne çıkmasından korktum. İdarecilikte benim için rahat yok ki! Boynuma öyle büyük bir iş yüklendi ki Allah Teâlâ’nın yardımı olmadan benim onu yapacak ne gücüm var ne imkânım! Şu anda benim yerimde idarecilik husûsunda insanların en kuvvetlisinin bulunmasını ne kadar isterdim!”

Muhâcirler Hz. Ebûbekir’in sözlerini ve özrünü gönülden kabullendiler. Hz. Ali ile Zübeyr (r.a.) ise şöyle dediler:

“–Biz ancak istişare toplantısında bulunamadığımıza kızdık. Biz de biliyoruz ki Hz. Ebûbekir, Resûlullah Efendimiz’den sonra bu işe insanların en fazla hak sahibi olanıdır. Zira o Efendimiz’in hicreti esnâsında gizlendiği mağaradaki yegâne arkadaşıdır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de kendisinden ikinin ikincisidiye bahsetmiştir. Biz onun şerefini, büyüklüğünü biliyoruz. Resûlullah hayattayken ona, imamlığa geçip insanlara namaz kıldırmasını emretmiştir.” (Hâkim, III, 70/4422; Beyhakî, Kübrâ, VIII, 152)

Hz. Ali (r.a.) Peygamber Efendimiz’in techiz ve tekfiniyle meşgul idi. O karışıklıkta bir fitne çıkmasından korkan Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer (r.a.) da ümmet-i Muhammed’i sakinleştirmek ve büyük fitnelerden korumak için hâlife seçimiyle meşgul oldular. Hz. Ali (r.a.) bu istişare heyetinde bulunamadığı için biraz alındı, ancak kırgınlığı uzun sürmedi, bir müddet sonra gelip herkesin huzûrunda Hz. Ebûbekir’e bey’at etti. Hattâ Hâkim’deki rivâyete göre bir gün sonraki umûmî beyʻatta beyʻat etti. (Hâkim, III, 80/4457)

 

İslam ve İhsan

HİLAFET NEDİR? HALİFE KİME DENİR?

Hilafet Nedir? Halife Kime Denir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.