Hilm Nedir?

HAYATIMIZ

Rabbimiz hilim sahibidir, kullarına son derece yumuşak davranır, kullarının hatâ ve kusurlarına karşı hemen gazaplanmak yerine büyük bir sabır ve tahammül gösterir. Yine Rabbimiz bu ahlâkının, kulları tarafından sergilenmesinden de râzı olur.

Hilmin zıddı olan sertlik ve katılık, insanları inciten, korkup nefret etmelerine ve uzaklaşmalarına yol açan kötü bir huydur. Bu sebeple hilim, peygamberlerin sıfatlarından biridir. Nitekim bu hususu kitaplarından öğrenen bâzı yahudî âlimler, Peygamber Efendimiz’in hilim sıfatını tecrübe etmişler, O’ndaki hilim deryâsının enginliğini kavrayınca da îmâna gelmişlerdir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Abdülkaysoğulları’ndan Eşecc -radıyallâhu anh-’a hitâben:

“Sende Allâh’ın sevdiği iki husûsiyet vardır: Hilim (yumuşak huyluluk) ve teennî (yani ölçülü olmaktır).” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 25-26)

"KABA OLSAYDIN, ETRAFINDAN DAĞILIP GİDERLERDİ"

Allah Teâlâ buyurur:

“(Rasûlüm!) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet Sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu hâlde onları affet; bağışlanmaları için duâ et!..” (Âl-i İmrân, 159)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insan neslinin en mülâyimi idi. Bu yüzden insanlarla muâmelesinde dâimâ kolaylığı tercih eder, zorluğa, öfke ve kızgınlığa yer vermezdi. Hakkın çiğnenmesi dışında öfkelenmez, şahsına karşı işlenen kusurları kolayca affederdi. Ne kadar kaba bir muâmeleye mâruz kalsa da nezâketini bozmaz, kendisine kötülük edenlere bile güzellikle muâmele ederdi.

Lokman Hakîm şöyle der:

“Evlâdım! Üç şey, üç şeyle bilinir: Hilim, gazap ânında; şecaat, harp meydanında; kardeşlik ise, ihtiyaç ânında.”

ASIL YİĞİT ÖFKESİNİN YENEN KİŞİDİR

Dolayısıyla hilim ahlâkının en çok yaşanması gereken zamanlar, insanın öfke ve hiddete kapıldığı, aklın yerini hissin aldığı nâzik anlardır. Böyle bir anda nefsini dizginleyebilmek, mânevî bir olgunluk ister. Nitekim Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir; asıl yiğit, kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Edeb, 76; Müslim, Birr, 107, 108)

Yine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yeni Müslüman olan, dînin edep ve nezâketini yeterince öğrenme fırsatı bulamayanlara karşı da dâimâ halîm ve müsâmahakâr davranmıştır. Nitekim şu hâdise bunun tipik bir misâlidir:

Bedevînin biri, Mescid-i Nebevî’de küçük abdestini bozmuştu. Sahâbîler hemen onu azarlamaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Adamı kendi hâline bırakın. Abdest bozduğu yere de bir kova su dökün. Siz kolaylık göstermek için gönderildiniz, zorluk çıkarmak için değil.” buyurdu. (Buhârî, Vudû’ 58, Edeb 80)

Tâbiînin büyüklerinden İmâm Şa’bî’nin, kendisine hakâret eden fâsık bir şahsa kızmak yerine:

“Dediklerin doğru ise, Allah beni affetsin! Eğer yalancı isen, Allah seni affetsin!” şeklindeki cevâbı da, hilim ahlâkının müstesnâ bir tezâhürüdür.

HİLİM, ZULME BOYUN EĞMEK VE İLÂHİ EMİRLERİN İHLÂLİNE MÜSAMAHA

Velhâsıl, merhamet, şefkat ve muhabbet gibi güzel hasletlerin neticesi olan hilim ve müsâmaha, Cenâb-ı Hakk’ın emr-i ilâhîsi ve Peygamber Efendimiz’in tabiat-ı asliyesidir.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Rıfktan (yumuşak huyluluktan) nasîbi olana, hayırdan da nasip verilmiştir. Rıfktan nasîbi olmayan da hayırdan mahrum kılınmıştır.” (Tirmizî, Birr, 67/2013)

Bununla birlikte bütün hasletler gibi hilim ve müsâmahanın da bir ölçüsü vardır. Yumuşak huylu olmak adına zulme boyun eğmek veya ilâhî emirlerin ihlâline müsâmaha göstermek aslâ doğru değildir. Hilm-i himârî (merkep uysallığı) denilen böylesi bir davranış, kötü kimselerin kötülük yapma arzusunu ve cesâretini artıracağından, son derece yanlış bir tavırdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Öörnek Ahlakından -2, Erkam Yayınları.