Hızır Reis'in Vekili İspanya Kralına Haddini Bildirdi

Barbaros Hayrettin Paşa namıyla bilinen Hızır Reis'in Cezayir'de vekil olarak bıraktığı Hasan Ağa, kendisini küçümseyen İspanya Kralını mağlubiyete uğrattı.

Preveze mağlûbiyetini hazmedemeyip çılgına dönen İspanya kralı, intikam almak sevdâsıyla alelacele büyük bir donanma teşekkül ettirmiş ve deryâya açılmıştı.

Hayreddîn Paşa’nın İstanbul yolunu tutup Cezâyir’i boş bıraktığını düşündüğünden, ilk hedef olarak oraya yönelmişti. Ancak Hayreddîn Paşa’nın mahâretli ve kerâmetli elleriyle bizzat yetiştirip Cezâyir’e vekil bıraktığı Hasan Ağa, aşılmaz bir sur gibi kralın önüne çıktı. Bedbaht kral, buna şaşırarak:

“–Şu Hasan Ağa, hâline bakmadan nasıl benim karşıma çıkar? Ben ki imparatorluk kurmuş bir kralım ve gâyem de Sultan Süleyman’ı yenmektir. Söyleyin teslim olsun, yoksa kalesinin bütün burçlarını başına yıkarım!..” dedi.

Hasan Ağa ise, büyük bir îman celâdeti ile:

Eğer dilden gelen elden geleydi,

Gedâlar kalmayıp sultân olaydı…

beytini terennüm ettikten sonra:

“–Ey imparatorluk dâvâsı güden bedbaht! Bilesin ki sen Hayreddîn Paşa’mın da Pâdişâh’ımın da dengi değil, ancak benim dengimsin! İşte er meydanı!” diyerek Cenâb-ı Hakk’a sığınıp öyle bir hamle eyledi ki, mağrur İspanya kralı neye uğradığını şaşırdı.

Bu hamleye ilâveten Allah Teâlâ’nın yardımıyla o sırada yağmaya başlayan şiddetli yağmur ve esen fırtına da, düşmanı tamamen perişan etmeye yetti.

Ne erzakları kaldı, ne de harbedecek tâkatleri. Açlıktan atlarını yemeye başladılar. Nihâyet Hasan Ağa’nın son bir hamlesi ile kesin zafer müyesser oldu ve zâlim kral, güç belâ kendisini bir gemiye atıp canını zor kurtardı. Bu hezîmet, kralı öylesine sarstı ki, neticede krallığı terk edip bir kiliseye kapandı ve kısa bir müddet sonra da kederinden ölüp gitti.

Zafer müjdesi İstanbul’a ulaştığında Hayreddîn Paşa’nın gönlü sevinçle dolarken Sultan da bundan ziyâdesiyle memnûn olup Hasan Ağa’yı Cezâyir Beylerbeyiliği ile mükâfatlandırdı

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.