"Hizmet Edin" Değil "Hizmet Edelim"

İslam’da hizmet etmenin birinci adımı, o hizmetin içerisinde bilfiil yer almaktır diyebiliriz. Nitekim başta Peygamberimiz (s.a.v) ve bir hizmetin başındaki Allah dostları, halifeler, hizmetlerde her zaman aktif bir rol oynamıştır. Yani "Hizmet Edin" değil "Hizmet Edelim" olmuştur.

Hizmette bulunan kimseler, işleri sadece başkalarına yaptırmak şeklindeki bir üslûbdan ziyâde, tesâhüb (sâhiplenme) duygusuyla hizmete bizzat omuz vermelidirler. İşin bir ucundan tutmadan, sırf oturdukları yerden etrafa emirler yağdırarak hizmet yaptığını zannedenler, meselenin özünü kavrayamamış kimselerdir.

KAVMİN EFENDİSİ

Hizmetin başındaki kimse, emri altındakilerden daha fazla gayretli ve aktif bir şekilde hizmete sarılmalıdır ki örnek olabilsin. Böyle bir davranış, kardeşlerinin heyecânını artıracak ve onların hizmeti şevkle îfâ edebilmelerini sağlayacaktır. Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hayatında bunun birçok misâlini görmek mümkündür. Nitekim Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebevî inşâsında, ashâbının arasında bizzat taş taşıması, Hendek Gazvesi’nde onlarla birlikte çalışması ve hattâ zaman zaman ashâbına hizmet etmesi, bunlardan sadece birkaç örnektir.

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in:

“Bir kavmin efendisi, onlara hizmet edendir.” (Deylemî, Müsned, II, 324) ifâdesi de, hizmetin başında bulunan kimselerin hizmet bekleyen değil, hizmet veren bir rûh kıvâmına sâhip olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

ECDADIN HİZMET RUHU

Üst kademede bulunanların bizzat hizmete katılmaları, diğerlerini de mânen takviye edecek ve böylece bir grup rûhu oluşacaktır. Aynı duygu ile omuz verilen nice zor hizmetler, kolayca îfâ edilebilecektir. Târih, bunun sayısız misâlleriyle doludur:

Şanlı ecdadımızdan Kânûnî Sultan Süleyman Han, şahsiyet ve icraatı ile bu rûhu tam ve emsâlsiz bir ihtişâmla temsil eden idârecilerden biridir. Onun güç ve tâkatten kesilmiş olduğu hâlde iştirâk ettiği Zigetvar Seferi, rûhundaki hamle gücünü ve îmân çağlayanını göstermeye kâfîdir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Vakıf İnfak Hizmet

İBADETLER SEVEREK HİZMET SEVİNEREK YAPILIR - VİDEO

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.