Hoca Sadece Bilgi mi Verir?

Öğrendiği her yeni bilgiye, ilmine ilim katmak bakış açısıyla değil de cehâletinin bir konuda daha azaldığı nazarıyla bakabilmek, ne güzel bir tevâzudur! Bu tevâzu ile hoca ile talebe arasında muhabbet hattı kurulamaz ise feyz ve bereket de oluşmaz.

“XX. yüzyılın âlim ve âriflerinden Ali Haydar Efendi, dört mezhepte fetvâ verme ehliyetine sahip olduğu halde çok mütevazı idi. Devamlı yeni şeyler öğrenme aşk ve iştiyâkındaydı. Bundan dolayı talebeliği hiç elden bırakmamış, devamlı okumuştur. Hattâ yeni bir mâlûmat edindiğinde hanımına, “Hanife! Hanife! Yeni bir câhilliğimi daha gördüm, yeni bir şeyler daha öğrendim!” derdi.”[1]

ÂLİM YETİŞTİREN HOCA SADECE BİLGİ VEREN DEĞİLDİR

İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe’nin seçkin öğrencilerinden biri olan Ebû Yûsuf şöyle anlatır:

“Parasız pulsuz, bitik bir vaziyette hadis ve fıkıh öğreniyordum. Hocam Ebû Hanîfe’nin yanındayken bir gün babam geldi ve beraberinde oradan ayrıldım. Bana dedi ki:

“Oğlum! Sen Ebû Hanîfe ile boy ölçüşme. Çünkü Ebû Hanîfe’nin tuzu kurudur. Sen ise geçime muhtaçsın.”

Bu yüzden ilmin çoğundan geri kaldım ve babama itaati tercih ettim. Bunun üzerine Ebû Hanîfe beni araştırıp sordu. Yine meclisine devam etmeye başladım. Ara verdikten sonra ona gelişimin ilk gününde bana dedi ki:

“Seni bizden alıkoyan nedir?”

“Geçim derdi ve babama itaat” dedim ve huzuruna oturdum.

İnsanlar gidince bana bir kese verdi ve:

“Bunu ihtiyaçların için kullan” dedi. Baktım ki kesede yüz dirhem var. Ardından da şu sözü ekledi:

“Halkaya devam et. Bu bittiğinde de bana bildir.”

Halkaya devam ettim. Az bir müddet geçince bana yüz dirhem daha verdi. Sonra yine benden söz alıyordu. Katiyen ona bir ihtiyacımı bildirmediğim ve herhangi bir şeyin bittiğini haber vermediğim halde, sanki o bundan haberdar oluyordu. Öyle ki mala mülke sahip oldum. Allah bana onun bereketiyle ve hüsnü niyetiyle ilim ve mal nasib etti. Benim vesilemle Allah ona en iyi şekilde mükâfâtını versin ve onu bağışlasın.”[2]

HOCA VE TALEBE ARASINDAKİ MUHABBET

Derdini ve ihtiyacını çözdüğünüz insanı kazanır ve büyütebilirsiniz.

Hazreti Ali (kerremallâhu vechehu) “Gönüller selâmette olmadıkça muhabbet izhar etmez” buyurur.

Hoca ile talebe arasında muhabbet hattı kurulamaz ise feyz ve bereket de oluşmaz.

[1] Tarık Velioğlu, Osmanlı’nın Manevi Sultanları, s. 420.

[2] Abdulfettah Ebû Gudde, İlim Yolunda, s. 142.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.