Hûd Suresi 19. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Hûd Suresi 19. ayeti ne anlatıyor? Hûd Suresi 19. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Hûd Suresi 19. Ayetinin Arapçası:

اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

Hûd Suresi 19. Ayetinin Meali (Anlamı):

Onlar, insanları Allah yolundan alıkoymakta ve o yolun eğri tanınmasını ve istedikleri şekilde eğilip bükülebilmesini arzu etmektedirler. Onlar, âhireti inkâr edenlerin de ta kendileridir.

Hûd Suresi 19. Ayetinin Tefsiri:

En büyük zulüm, Allah hakkında yalan uydurmaktır. Kendisine vahiy gelmediği halde “Allah bana vahyediyor” demek; her türlü ortaktan pak ve uzak olan Allah’a şirk koşmak; O’na kız veya erkek çocuk isnat etmek Allah hakkında söylenen yalanlardan bir kaçıdır. Allah’a karşı bu günahı işleyenler, sonunda Allah’ın huzuruna çıkmaktan kendilerini kurtaramayacaklardır. İstemeseler de, hesap vermek üzere, ilâhî bir sevkıyatla huzura getirileceklerdir. Günahlarını itiraf etmeleri için kendi hallerine bırakılmayacaklardır. Bilakis orada meleklerden, peygamberlerden, sâlih mü’minlerden şâhitler hazır olacak ve “Rableri adına yalan söyleyenler işte bunlardı” (Hûd 11/18) diyerek aleyhlerinde şâhitlik yapacaklar ve bunların Allah’ın lânetine uğramalarını isteyeceklerdir.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in haber verdiğine göre Allah Teâlâ kıyâmet gününde diğer insanlara göstermeden mü’mine günahlarını bir bir hatırlatacak, o da suçlarını itiraf edecek, artık mahvolduğunu düşündüğü sırada Cenâb-ı Mevlâ ona: “Günahlarını dünyada başkalarından gizlediğim gibi, bugün de hepsini bağışladım” buyuracak ve ona iyiliklerinin yazılı olduğu defter verilecek. Sıra kâfirlere ve münafıklara gelince, bütün insanların huzurunda onlara bu âyetlerde bahsedildiği üzere: “Rableri adına yalan söyleyenler işte bunlardı. Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun” (Hûd 11/18) denecektir. (Buhârî, Tefsir 11/4; Müslim, Tevbe 52)

Kıyamet günü yapılacak şâhitlikle alakalı olarak diğer âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

Kıyâmet günü her ümmetten bir şâhit getirip, Rasûlüm, seni de bunlar üzerine şâhit kıldığımız vakit o kâfirlerin halleri nice olacak?” (Nisâ 4/41)

“Yeryüzü Rabbinin nûruyla aydınlanır. Kitap ortaya konur. Peygamberler ve şâhitler getirilir. İnsanların arasında hak ve adâletle hüküm verilir. Kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz.” (Zümer 39/69)

 Burada zâlimlerin üç büyük günahına daha dikkat çekilir:

  Onlar, kendileri Allah yolundan saptıkları gibi, diğer insanları da ondan saptırmaya; Allah’a iman ve itaatten alıkoymaya çalışırlar.

  Sahip oldukları malî, bedenî, ilmî, siyâsî her türlü imkânlarını kullanarak Kur’an’ın inkâr edilmesini sağlamak için onunla alakalı şüpheler uyandırmak, onu zaafa uğratmak ve zararlı göstermek isterler. Allah’ın dosdoğru yolunu eğri büğrü göstermeyi, onun diledikleri şekilde eğilip bükülmesini arzu ederler.

  Onlar âhireti de inkâr ederler; öldükten sonra yeni bir hayatın varlığını kabul etmezler.

Ama onlar bu şekilde davranmakla kendi helaklerini hazırlamaktan başka bir şey yapmamaktadırlar:

Hûd Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Hûd Suresi 19. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.