Hud Suresinin 105. Ayeti Ne Anlatıyor?
Hud suresinin 105. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Kıyamet gününü haber veren âyet; Hud suresinin 105. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...
Kur’an’da şöyle buyrulur:
يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ
O gün geldiğinde Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu! (Hûd, 11/105)
AMELLERİN KONUŞTUĞU GÜN
Bilgi:
Ahiret gününün diğer ismi de “hesap” günüdür. 103. ayette “bütün insanların bir araya toplandığı gün” diye tarif edilen hesap günü, fani dünya hayatının hesabını vereceğimiz gündür. O gün büyük bir mahkeme kurulacaktır. Burada herkes, iman ve amel durumuna göre değerlendirilecektir. Herkes yaptığının karşılığını tam olarak alacak, insanlar; mutlular/cennetlikler ve bedbahtlar/cehennemlikler olmak üzere ikiye ayrılacaktır. Ayetin devamında ise bu kimselerin ahiretteki durumları anlatılmıştır.
Mesaj:
- Hesap günü tek hüküm sahibi, Allah’tır.
- Sâlih amel işleyenlerin sonu ebedî mutluluk, günah içinde yaşayanların sonu ise mutsuzluktur.
Kelime Dağarcığı:
Şakî: Mutsuz, suçlu, kötü amelleri yüzünden cehenneme giden. Saîd: Mutlu, sâlih amelleri sayesinde cenneti kazanan.
Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler
TEFSİR
- O gün gelince, Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimileri bedbaht olacak, kimileri bahtiyâr.
- Bedbaht olanlar ateştedirler. O ateş kabarıp indikçe, onlar da her nefes alıp verişte hırıltılar, feryatlar ve hıçkırıklar içinde âdeta boğulurlar.
- Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da ebediyen o ateşin içinde kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Çünkü Rabbin ne dilerse onu eksiksiz yapar.
- Bahtiyâr olanlar ise cennettedirler. Âhiret âlemindeki gökler ve yer ayakta durdukça onlar da orada ebediyen kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi hâriç. Bu mükâfat, ardı arkası kesilmeyip devam edecek ilâhî bir lutuftur.
Kıyamet gününün farklı yerleri ve merhaleleri vardır. Orada öyle yerler var ki herkesin nutku tutulur, hiç kimse konuşamaz. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Bugün, onların tek bir kelime bile edemeyecekleri bir gündür. Kendilerine izin verilmez ki, özür dileyebilsinler.” (Mürselât 77/35-36) Öyle yerler var ki, orada ancak Allah Teâlâ’nın izin verdiği kimseler konuşacak, konuştuğunda da ancak doğruyu söyleyecektir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur: “O gün Rahmân’ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz. Konuşan da ancak doğru ve uygun olanı söyler” (Nebe’ 78/38); “İzni olmadan O’nun huzurunda kim kalkıp da şefaat edebilir?” (Bakara 2/255) Orada öyle devreler olacak ki, orada herkes kendini savunabilmek için mücadele edecektir: “Mahşer günü herkes gelip sadece kendisini kurtarmaya çalışacaktır” (Nahl 16/111); “Derken birbirlerine dönüp, karşılıklı söz düellosuna başlarlar.” (Sâffât 37/27) Bu devrelerin bazısında da insanların ağızlarına mühür vurulacak; onların elleri konuşacak ve ayakları şâhitlik edecektir. (bk. Yâsîn 36/65)
Mahşer halkının bir kısmı bedbaht olacak, bir kısmı da bahtiyar olacaktır. Bedbaht olanlar cehenneme atılacaktır. Cehennemde duydukları ıstırap ve çektikleri acı sebebiyle çok fecî bir nefes alış verişleri olacaktır. Solurken göğüs geçirip hıçkıracaklar; görülmemiş bir şekilde nefes alıp vereceklerdir. Acıdan inleyip feryat edeceklerdir. Aslında اَلزَّف۪يرُ (zefir) “nefesi güçlükle ve sıkıntılı bir şekilde vermek”, اَلشَّه۪يقُ (şehîk) ise aynı tarzda geri almak demektir. Bu iki kelime Arapçada esasen merkeplerin ilk anırma anları ile anırmalarını bitirirken çıkardıkları sesi anlatmak için kullanılır. Dolayısıyla maksat bedbahtların bağırmalarını merkep anırmasına benzetmektir. Bunların cehennemde çıkardıkları sesler, merkeplerin çıkardığı çirkin sesler gibi olacaktır. Nitekim bu durum dünyada bile özellikle boğulma, asılma, başının vurulması gibi belâlara maruz kalan kimselerde görülür. Bu esnâda bazı suçluların sığır böğürtüsü gibi böğürdükleri ve seslerinin çok tuhaflaştığı müşâhede edilir. Âhiretin ise dünyadan kat be kat daha sıkıntılı olduğu bir hakikattir.
Gökler ve yer ayakta durdukça o bedbahtlar cehennemde ebedi duracaklardır. “Göklerle yerin ayakta durması” sözü, diğer Kur’an âyetlerinin açıkça haber verdiği gibi (bk. Cin 72/23) ebediliği beyân eder. Çünkü burada bahsedilen “gökler ve yer”, şu an mevcut olan gökler ve yer değil, “Kıyamet günü yer başka bir yerle, gökler de başka göklerle değiştirilir” (İbrâhim 14/48) âyetinde belirtildiği üzere, âhiret âlemine mahsus yaratılacak olan “gökler ve yer” olacaktır. Âhiret âlemi ebedi olduğu gibi, o âlemin gökleri ve yeri de ebedi olacaktır. Dolayısıyla bu ifade, hakiki mânada bir ebedilikten bahseder. Nitekim, cennetliklerle alakalı gelen “kesintisi olmayan bir ihsan” kaydı da bunu destekler. “Rabbinin dilediği müstesnâ” kaydına gelince, Allah Teâlâ’yı bağlayan, O’nu bazı şeyleri yapmaya mecbur eden hiçbir güç, hiçbir kanun yoktur. Her şey O’nun dilemesine bağlıdır. Cehennemin ve cehennemliklerin durumu da öyledir. Cenâb-ı Hak dilediğini ebedi olarak ateşte bırakır; dilediğini affedip oradan çıkarabilir. Dilediğini başka azaplara düçar kılabilir. Ancak Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın cehennemin ebediliğini ve oraya kâfir olarak girenlerin de orada ebedî kalacağını dilediğini haber vermektedir. Bununla birlikte günahkâr mü’minler cehennemde ebedi olarak kalmayacak, oradan çıkarılacaklardır.
Bahtiyarlar ise cennette olacaklar ve âhiret gökleri ve yerleri ayakta durdukça orada ebedi kalacaklardır. Manevî derecelerine göre nimetlere nâil olacaklar, ilâhî rızâ ve cemâlullah lutuflarına erişeceklerdir. Onlar için bitmeyen nimetler, kesintisiz ihsanlar, sonsuz bir Allah vergisi olarak ikram edilecektir. “Cennetin yiyecekleri de, gölgesi de devamlıdır.” (Ra‘d 13/35) İlâhî rızâ nimeti de ebedîdir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ cennetliklere:
«- Ey cennet sâkinleri! diye seslenir.» Onlar da:
«- Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler senin elindedir» derler. Allah Teâlâ:
«- Halinizden memnun musunuz?» diye sorar. Onlar:
«- Nasıl memnun olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç kimseye vermediğin bunca nimetler ihsan ettin» derler. Allah Teâlâ:
«- Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi?» buyurur. Cennetlikler:
«- Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz!» derler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak:
«- Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size hiç gazap etmeyeceğim» buyurur.” (Buhârî, Rikak 5; Müslim, Cennet 9)
Zaten pek çok âyette de cennetin ebedî olduğu kaydı açıkça yer almaktadır. (bk. Nisâ 4/122; Beyine 98/8)
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com