Hud Suresinin 47. Ayeti Ne Anlatıyor?

Hud suresinin 47. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? Hz. Nuh’un (ra.) istiğfarda bulunduğu âyet; Hud suresinin 47. ayetinin meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Kur’an’da şöyle buyrulur:

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِكَ اَنْ اَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۜ وَاِلَّا تَغْفِرْ ل۪ي وَتَرْحَمْن۪ٓي اَكُنْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

Nuh, “Rabbim! Şüphesiz, ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana uğrayanlardan olurum.” dedi. (Hûd, 11/47)

İMAN BAĞI

Bilgi:

Hz. Nuh -aleyhisselâm-’ın oğlu inançsızlar ile aynı saftaydı. Hz. Nuh -aleyhisselâm- gemiye çağırdığında, “ben yüksek dağlara çıkıp kurtulurum.” diyerek babasını reddetmişti. Tufanda boğulanlardan biri de o oldu. Bu hadise üzerine çok üzülen Nuh -aleyhisselâm-, oğlunun ailesinin bir ferdi olarak kurtulmuş olmasını niyaz edince Allah Teâla bir önceki ayette “bir inkârcının asla onun ailesinden sayılmayacağını” haber vermişti. İsteğinde haklı olmadığını anlayan Nuh -aleyhisselâm-ise yapmış olduğu hatanın farkına vardı. Bu ayette olduğu şekliyle Rabbine niyazda bulunarak istiğfar etti. Bize de onun dilinden güzel bir dua örneği kalmış oldu.

Mesaj:

  1. İman bağı akrabalık bağından üstündür.
  2. Hatadan dönmek büyük bir fazilettir.

Kelime Dağarcığı:

Ziyan: Zarar.

İsti’âze: Kötülüklerden Allah’a sığınıp O’ndan yardım dilemek.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

  1. Nûh Rabbine seslenip: “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum benim ailemdendir. Senin va‘din de elbette gerçektir. Ve sen hüküm verenlerin en hayırlısısın!” dedi.
  2. Allah şöyle buyurdu: “Ey Nûh! O kesinlikle senin ailenden değildir. Çünkü onun bütün hayatı yanlış bir inanç ve amel üzere kuruluydu. O halde hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi sakın benden isteme. Şüphesiz ben, câhillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”
  3. Nûh şöyle yalvardı: “Rabbim! Doğrusu ben, hakkında bilgim olmayan bir şeyi senden istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen elbette ziyana uğrayanlardan olurum.”

Hz. Nûh, ailesinden olmakla beraber oğlunun boğulma hikmetini ilk anda kavrayamadı. Çünkü babalık şefkatinin verdiği heyecanla Cenâb-ı Hakk’ın 40. âyette geçtiği üzere “haklarında suda boğulacağına karar verilenler dışında aileni… gemiye bindir” sözündeki “ailen” kısmı aklında kalmış, fakat “boğulacağına karar verilenler” kısmını unutmuştu. Bu sebeple Allah’ın kendisine bütün ailesini kurtaracağı va’dinde bulunduğunu sanmış ve Allah’ın va’dinin kesinlikle gerçekleşeceğini, oğlunun da kendi ailesinden olduğunu söylemişti. Bununla beraber, Allah’ın hüküm verenlerin en iyisi olduğunu belirtmeyi de ihmal etmemişti. Yani ortada anlaşılamayan bir durum söz konusu ise,  bunun -hâşâ- Allah’a ait değil, kendine ait bir eksiklik olduğunu bildirmişti. Nitekim Yüce Allah: “Ey Nûh! O kesinlikle senin ailenden değildir. Çünkü onun bütün hayatı yanlış bir inanç ve amel üzere kuruluydu”  (Hûd 11/46) buyurarak, Hz. Nûh’un kalbini tırmalayan pürüzü gidermişti. Çünkü aileden olmadaki temel sebep dini yakınlıktır. Mü’min ile kâfir arasında bu bakımdan bir alâka yoktur.

Hikmet ehlinden biri şöyle der: “Bir oğul babasının yaptıklarını yapmıyorsa, onunla alâkası kesilmiş demektir. Bir ümmet de peygamberinin yaptığını yapmıyorsa, korkarım ki aralarındaki alâka kopmak üzeredir.” Buna göre ilim, irfan ve amel sahibi olmaksızın, sırf kıymetli birinin nesebinden olmanın ve ataların faziletli davranışlarıyla övünmenin hiçbir faydası yoktur.

Büyük velîlerden İbrâhim Düsûkî (k.s.) şöyle der:

“Her kim Allah ve Rasûlü’nün emirlerini tatbik eden, hatta inceliklerine de riâyet eden olmazsa; dahasını diyelim: Şerefli, temiz, iffetli bir kimse olmazsa, o bana bağlı evlâdım arasında olamaz. İsterse sulbümden gelen çocuğum olsun. Kim dinî emirlere devam eden, hakikat ve tarikat adabını bilen; dîne, diyânete bağlı, yanlış işlere dalmayan, nefsini koruyan zâhid bir kimse olur ve şüpheli işlere yaklaşmazsa işte benim evlâdım odur. İsterse bu ülkeler ötesi bir yerde bulunsun…” (Velîler Ansiklopedisi, II, 597)

  1. âyet-i kerîmede bildirildiği gibi Cenâb-ı Hak Nûh (a.s.)’a, hakkında bilgi sahibi olmadığı bir hususta kendisinden bir istekte bulunmamasını emretmiş ve câhillerden olmaması için ona öğüt verdiğini bildirmiştir. Bunun üzerine Hz. Nûh, peygamberlik gibi yüce bir makamda bulunmanın gerektirdiği bir kulluk hassasiyeti içerisinde hatasını fark ederek hemen Allah’a sığınmış; O’nun rahmet ve mağfiretini talep etmiştir.

Gerçekten de peygamberlerin ve sâlih insanların ahlâkları hep böyledir. Kendilerine bir iyilik yapmaları söylendiği zaman ona göre davranırlar; bir hatalarına dikkat çekildiği zaman da derhal istiğfar edip Allah’a sığınırlar. İşte Allah Teâlâ, peygamberlerin başından geçen bu tür hâdiseleri haber vermektedir ki, gerek istiğfar konusunda gerekse kendi rahmetinden ümit kesmemek konusunda herkes peygamberleri örnek alabilsin ve ona göre davranabilsin.

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

HZ. NUH (A.S.) KİMDİR?

Hz. Nuh (a.s.) Kimdir?

HZ. NÛH'UN KISSASINDAN İBRET VEREN YÖNLER

Hz. Nûh'un Kıssasından İbret Veren Yönler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.