Hüdâyi Hazretlerinin Şiirleri

Osmanlı Tarihi

İrşad ve mânevî terbiyesini şiirleriyle devam ettiren Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, bu sahada da gönülleri tenvîr eden pek tesirli eserler vermiştir. Bugün dahî büyük bir gönül hazzı içinde söylenmekte olan pek çok bestelenmiş şiiri vardır.

Hüdâyî Hazretleri, bu şiirlerinden birinde gönülden mâsivânın çıkarılıp sırf Allah muhabbetinin yerleştirilmesi husûsunu şöyle ifâde eder:

Neyleyeyim dünyâyı

Bana Allâh’ım gerek.

Gerekmez mâsivâyı

Bana Allâh’ım gerek.

Ehl-i dünyâ dünyâda

Ehl-i ukbâ ukbâda

Her biri bir sevdâda

Bana Allâh’ım gerek.

Dertli dermanın ister

Kullar sultânın ister

Âşık cânânın ister

Bana Allâh’ım gerek.

Bülbül güle karşı zâr

Pervâneyi yakmış nâr

Her kulun bir derdi var

Bana Allâh’ım gerek.

Beyhûde hevâyı ko

Hakk’ı bula-gör yâ hû

Hüdâyî’nin sözü bu

Bana Allâh’ım gerek.

Hüdâyî Hazretleri, şiirlerinde Yûnus Emre Hazretleri’nin takip ettiği yoldan giderek gönülleri mâneviyat ile yoğurur. Kulları, bu dün­yanın aldatıcı ve geçiciliği karşısında îkâz eder:

Kim umar senden vefâyı,

Yalan dünyâ değil misin?

Muhammedü’l-Mustafâ’yı

Alan dünyâ değil misin?

Yürü hey bî-vefâ yürü,

Sensin hod bir köhne karı.

Nice yüz bin erden geri

Kalan dünyâ değil misin?

Kastedip halkın özüne,

Toprak doldurup gözüne,

Ehl-i gafletin yüzüne

Gülen dünyâ değil misin?

Eğer, şâh u eğer bende

Her kişiyi salan bende

Kimse mekân tutmaz sende

Vîrân dünyâ değil misin?

Kimisini nâlân edip

Kimisini giryân edip

Âhir-i kâr uryân edip

Soyan dünyâ değil misin?

İşin gücün dâim yalan

Çok kişiden arta kalan

Nice kerre boşaluben

Dolan dünyâ değil misin?

Bu şekilde dün­yanın hakîkatini insana hatırlatan Hüdâyî Hazretleri, insanın sahip olduğu yüce makâma, yani halîfetullâh olma sırrına dikkat çeker. Bu sırrı, insanın Hak katından bu varlık âlemine gelişi ve yine Hakk’a dönüşü hakîkati çerçevesinde şöyle anlatır:

Ezelden aşk ile biz yâne geldik!

Hakîkat, şem’ine pervâne geldik!

Tenezzül eyleyip vahdet ilinden,

Bu kesret âlemin seyrâne geldik!

Geçip fermân ile bunca avâlim

Gezerken âlem-i insâne geldik!

Fenâ buldu vücûd-i fânî mutlak,

Bıraktık katreyi ummâne geldik!

Nemiz ola Hudâyâ Sana lâyık

Hemân bir lûtf ile ihsâne geldik!

Umarız erelim bâkî hayâta,

Civâr-ı Hazret-i Rahmân’e geldik!

Geçip âhir bu kesret âleminden,

Hüdâyî halvet-i Sultân’e geldik!..

Bütün evliyâullâh gibi Hazret-i Peygamber -sal­lâl­lâ­hu aleyhi ve sellem-’in dâsitânî muhabbetinde zirveleşen Azîz Mahmûd Hüdâyî -kuddise sirruh-, gönlündeki Rasûlullah aşkını şöyle dile getirir:

Kudûmun rahmet ü zevk u safâdır yâ Rasûlâllâh

Zuhûrun derd-i uşşâka devâdır yâ Rasûlâllâh

Nebî idin dahî Âdem dururken mâ u tıyn içre

İmâmü’l-enbiyâ olsan revâdır yâ Rasûlâllâh

Hüdâyî’ye şefâat kıl eğer zâhir eğer bâtın

Kapına intisâb etmiş gedâdır yâ Rasûlâllâh...

Hüdâyî Hazretleri, bir gün mürîdleriyle birlikte kayıkla Boğaz’ı geçerken şiddetli bir fırtına çıkmış, şu şiirle Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmiştir:

Allâhümme yâ Hâdî

Âsân eyle yolumuz!

Sehhil ubûra’l vâdî

Tiz geçir tut elimiz!

Yâ Rab fazl u cûd ile

Kemâl-i şuhûd ile

Hakkânî vücûd ile

Islâh eyle hâlimiz!

Görüldüğü gibi hizmetini geniş bir sahaya yayıp muvaffakıyetle sürdürmüş olan Hüdâyî Hazretleri, yaşamış olduğu asra ve sonraki yüzyıllara silinmez bir mühür vurmuş olarak 1628 milâdî tarihinde ardında sayısız muhib, müntesib ile pek çok eser ve vakıf bırakarak bahtiyar bir şekilde rahmet-i Rahmân’a yürümüştür.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013