Hüsran Ne Demektir?

Hüsran ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Sözlükte "alış-verişte aldanmak, helâk olmak, sapıtmak, helâk etmek, zayi etmek, tartıyı eksik yapmak, eksiltmek ve zarara uğramak" anlamına gelir. Hüsrana uğrayan kimselere hâsir denir.

Bu anlamı ifade eden Kur'ân kavramlarından biri de "haybe" dir. "Haybe" kelimesi ise; istediğini elde edemeyip emeği boşa gitmek, ziyana uğramak, mahrum olmak ve ümidini kesmek demektir. Bu kimselere de "hâib" denir.

Bu kavram; mal, mülk ve itibar gibi dünyevî kazançların; akıl, sıhhat, îmân ve sevap gibi rûhî / manevî kazançların kaybedilmesinde kullanılır. Kur'ân'da daha çok manevî ziyanı ifade etmekte kullanılmıştır.

İnsan ömrü, sermaye gibidir. Kim bununla Allah'ın rızasını, sevgisini ve rahmetini satın alırsa kazançlı, kim de Allah'ın gazabını ve lanetini satın alırsa hüsrandadır.

"Nefsini (şirk, küfür, nifak ve isyândan takva ile) temizleyen kurtuluşa ermiş, onu (fücur) ile kirleten ziyana uğramıştır" (Şems, 91/10-11).

Allah, her nefse "fücur" ve "takva"yı ilham etmiştir (Şems, 91/9). Takva, her türlü iyiliğin ve güzelliğin; fücûr ise, bütün çirkinlik ve kötülüklerin ortak adıdır. Yukarıdaki âyet, muttakîlerin kurtuluşa erdiklerini, fâcirlerin de hüsrana uğradıklarını bildirmektedir. Asr sûresinde yüce Allah, asra yemin ederek insanların hüsranda oldukların bildirmekte, bunlardan dört sınıf insanı istisna etmektedir. Bu dört sınıf insan; îmân edenler, sâlih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenlerdir. Bu dört sınıfın içine giremeyenler hüsrana uğrayan insanlardır. Allah, Kur'ân'da hüsrana uğrayan insanların özelliklerini tek tek saymıştır. Özet olarak bunları şöyle sıralayabiliriz:

Allah'ın sevmediği, hoşlanmadığı, kızdığı ve lanet ettiği insanlar hüsrana uğramış insanlardır. Kur'ân'da ziyana uğramış insanlar "hâsir" (çoğulu, hâsirûn) ve "hâib" (çoğulu, hâibûn) kelimeleri ile ifade edilmiştir.

Îmân etmeyenler (En'âm,6/12, 20), âhireti, (Neml, 27/5) Allah'ın kitabını (Bakara, 2/121) ve âyetlerini inkâr edenler (Kehf, 18/103-105), Allah'ın âyetlerine zulmedenler (A'râf, 7/9) ve yalanlayanlar (Yûnus,10/95), Allah'ın âyetleri ve Peygamberi ile alay edenler (Kehf, 18/103-106), Allah'a düşmanlık edenler (Fussilet, 41/19-23), dini terk edenler (mürtedler) (Mâide, 5/21), haktan sapanlar (A'râf, 7/178), İslâm'dan başka din arayanlar (Âl-i İmrân, 3/85), din konusunda kâfirlere itaat edenler (Âl-i İmrân, 3/149), îmân esaslarını inkâr edenler (Mâide, 5/5), îmân ve ibadetinde Allah'a ortak koşanlar (Zümer, 39/65), Allah'ı unutan fasık ve münafıklar (Tevbe, 9/67-69), Allah'ın yolunu eğriltmek isteyenler (Hûd, 11/19-21), insanları Allah yolundan menetmek için mallarını harcayanlar (Enfâl, 8/36-37), dünyayı âhirete tercih edenler (Nahl, 16/107-109), Allah'tan başkasına ibadet edenler (Zümer, 39/15), Allah'a verdiği sözü bozanlar (Bakara, 2/27), batıla dalanlar (Mü'min, 40/78), batıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (Ankebût, 29/52), zalimler (Hûd, 11/18-21), gafiller (Nahl, 16/108-109), şeytana taraftar olanlar (Mücadele, 58/19), şeytanı dost edinenler (Nisâ, 4/119),Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar (En'âm, 6/31), çocuklarını öldürenler (En'âm, 6/140), Allah'ın mekrinden emin olanlar (A'râf, 7/99), sıla-i rahmi terk edenler (Bakara, 2/27), malı ve çocukları kendisini Allah'ı anmaktan alıkoyanlar (Teğâbün, 63/9), yeryüzünde bozgunculuk yapanlar (Bakara, 2/27), zorba ve inat insanlar (İbrahim,14/15), kötü arkadaş edinenler (Fussilet, 41/25), iftira edenler (Tâ-hâ, 20/61), Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar (En'âm, 6/140), Allah'a bir kenarından (dinin bütününe îmân etmeden) ibadet edenler, bir hayra ulaşınca sevinip bir kötülük gelince yüz üstü dininden dönenler (Hac, 22/11), mizanda tartıları hafif gelenler (Mü'minun, 23/103).

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.