Huzurlu Evliliğin Sırrı

Aile Hayatımız

Osman Nûri Topbaş Hocaefendi huzurlu bir aile yuvası için gerekli şartlardan bahsediyor.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin aziz, latîf, mübârek, pâk rûh-i tayyibelerine; ehl-i beytin, ashâb-ı kirâmın, enbiyâ-i izâmın, sâdât-ı kiram hazarâtının, cümlemizin geçmişlerinin rûh-i şerîflerine; bütün evlâtlarımızın iki cihan saadetine nâil olmaları niyaz ve duâsıyla, bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs…

Muhterem Kardeşler!

Okunan son âyette, Furkan Sûresiʼnde Cenâb-ı Hak bir âile saâdeti nasıl olur, bir toplum düzeni nasıl olur, onu belirtiyor. Cenâb-ı Hak -inşâallah- bu âyet-i kerîmenin muhtevâsından hisseler almayı Cenâb-ı Hak cümlemize nasîb eylesin.

Evlilik, insana âit bir keyfiyet. Diğer mahlûkatta böyle bir şey yok.

İnsanoğlunun mesut âile yuvası Cennetʼte başladı. Bunun için, dünyadaki aile yuvalarında takvâ hayatı, bir Cennet hazırlığı içinde olması îcâb eder ki Cennetʼteki mesut âile yuvasına kavuşabilsin, kazanabilsin.

Evlilik, bizi derin bir tefekküre dâvet ediyor. Milyonlarca kişi içinden iki kişinin kaderi birleşiyor ve bir hayat arkadaşlığı başlıyor. Ayrıldıkları ana-baba evinden, kurdukları yuva kendilerine daha sıcak gelmeye başlıyor.

Tabi, bu âile yuvası, Cenâb-ı Hakkʼın arzu ettiği bir istikâmette olacak.

AYET-İ KERİME'DE BUYRULUYOR

Yine âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak buyuruyor, Rûm Sûresiʼnin 21. âyetinde:

“Kaynaşmanız için kendi içlerinizden eşler yaratıp aranızda “لِتَسْكُنُوا: (huzur bulmanız için)…” (er-Rûm, 21)

Demek ki bir şart, huzur ve sükûnet olacak.

Tabi bu huzur ve sükûneti Cenâb-ı Hak verir, saâdeti Cenâb-ı Hak verir. Biz ne kadar bir takvâ hayatı üzere olursak, Cenâb-ı Hakʼtan o kadar rahmet tecellî eder.

Birinci madde «لِتَسْكُنُوا». O âile hayatına bir huzur hâli vermesi. Âilede huzur olursa, hayatın her safhasına bu huzur yansır. Onun için âile çok mühimdir.

Diğer, ikinci madde «مَوَدَّةً» buyruluyor. “Sevgi ve muhabbet” eşler arasında olacak.

Süflî muhabbetler bertaraf edilecek, ulvî muhabbete evlilik hayatı, Cenâb-ı Hakkʼa yaklaşmaya, Cenâb-ı Hakkʼa muhabbete bir basamak teşkil edecek.

Üçüncü olarak, Cenâb-ı Hak «رَحْمَةً» buyuruyor. “Şefkat.” Eşler arasında şefkat olacak, merhamet olacak. Bilhassa bu yaşlılık sırasında birbirine, eşler birbirine baston olacak, bir destek olacak.

Velhâsıl evlilikte temel malzeme, şefkat ve sevgi, merhamet olmuş oluyor. Erkek ve hanım fıtratları birbirini tamamlayan boyutlardır. İki tarafın hak-hukukunu muhafaza etmesi sebebiyle Cenâb-ı Hak saâdet ihsân eyler.

EVLİLİK HAYATINDAN BEŞ ŞART

Bu, evlilik hayatında beş şart çok mühim. Birincisi “muhabbet” olacak.

Muhabbetin menşei Cenâb-ı Hak. el-Vedûd sıfatının tecellîsi. Süflî muhabbetler bertaraf edilecek. Birbirinin rûhuna girecek eşler bir damar bulacak. Birbirine bu muhabbet, tabi bu takvâ üzerine olan, yaşanan bir hayatta.

“Sadâkat” olacak. Zor zamanlarda tarafların birbirine fedakârlığı olacak. Karşılıklı muâmele olacak. Karşılıklı saygı olacak.

Samimiyet olacak, lâubâlîlik olmayacak. Vakar olacak, kibir olmayacak. Tevâzû olacak, zillet olmayacak.

Velhâsıl evlilikte bu hudutlar iyi muhafaza edilecek.

“Sabır” olacak. Tabi hayatta zor zamanlar olur. Bu zor zamanlarda birbirine destek olacaklar. Kendi aralarında olan zor zamanlarda dâimâ birbirlerinin güzel huylarını düşünecekler. Aralarında münâkaşa olmayacak. Olsa bile çocukların dışında olacak. Çocuklara zarar vermeyecek.

Beşincisi, “mesʼûliyet” olacak.

Taraflar birbirine karşı vazifesini ihmal etmeyecek. Hanımın vazifesi ayrıdır. Efendinin vazifesi ayrıdır. Bu vazifeler, bir mesʼûliyet içinde devam edecek. Ayrıldıkları anne-baba evinde, anne-babalar da aynı anne-babalar olacak. İki taraf da birbirinin anne-babalarına saygıda kusur etmeyecekler.

Bu şekilde rûhânî bir hayat olacak.

Eğer Cenâb-ı Hak yavrular vermişse… Vermemişse; “‒Bunda hayır var.” denilecek. Âişe Vâlidemiz düşünülecek. Eğer vermişse; “‒Bu, Rabbimizʼin bir lûtfu, bir ihsânı…” olduğunu, bir Allâhʼın emâneti olduğunu yavrularımızın, bunlara îtinâ gösterilecek.

KIZ ÇOCUKLARINA İTİNÂ

Bilhassa âyette okunan:

رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا

(“…Rabbimiz! Bize eşler…” [el-Furkân, 74])

Kız çocuklarına daha çok îtinâ gösterilecek ki, yuvayı onlar kuracak, nesli onlar yetiştirecek.

Bilhassa onlara küçük yaştan itibâren alâka göstermek lâzım. Küçük yaşta iken, “zamanla olur, zamanla geçer” diye bâzı husûsiyetlere dikkat edilecek, ihmâl edilmeyecek. Sonradan onun tesettüre girmesi, Kurʼân-ı Kerîmʼle olan alâkası zayıflıyor maalesef. Bu ancak, ufak yaşta…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de:

“Evlâtlar anne-babaya emânet edilen temiz fıtratla…” (Bkz. Müs­lim, Ka­der, 22; Buhârî, Cenâiz, 92)

Anne-babalar o temiz fıtratı yönlendirecek.

Dünyada, yavrular büyürken anne-babaya muhtaçtır. Fakat hayatın son kısımlarında da anne-babalar, evlâtlarına muhtaçtır. Vefattan sonra anne-babalar, yine eğer anne-babalar evlâtlarını Hak yolunda yetiştirmişse, onların duâlarına muhtaçtır. Evlâtlar, sadaka-i câriye olacak.

Eğer yok, ihmâl edilmişse; “‒Zamanla düzelir, uydum kalabalığa…” olarak bırakılırsa, o zaman evlâtlar, kıyâmet günü anne-babadan dâvâcı olacak. “‒Anne-baba, beni yâ Rabbi, ihmâl etti…” diyecek.

CENNETTE BEREBER OLMAK İÇİN

Cenâb-ı Hak Kurʼân-ı Kerîmʼde yol ayrımlarını bildiriyor. “Yevmuʼl-Fasl”ı bildiriyor.

Burada, dünyada beraberiz. Baba, anne, evlâtlar vs… Fakat eğer ihmâller karşısında Cenâb-ı Hak bir Cennet ehline:

سَلَامٌ قَوْلًا مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ

(“Onlara merhametli Rabbʼin söylediği selâm vardır.” [Yâsîn, 58]) buyuruyor.

Cennet ehli o “Yevmuʼl-Fasl”da büyük bir ikramla, büyük bir şeyle Cennetʼe dâvet edilecek. Fakat aynı akrabadan gelen, aynı toplumdan gelen mücrimlere ise Cenâb-ı Hak:

وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ

“Mücrimler! Ayrılın burada!” (Yâsîn, 59) diyecek. Buradaki, dünyadaki o beraberlik, orada son bulacak.

Onun için, evlâtlar Allâhʼın birer emânetleridir. Onlar tertemiz bir İslâm fıtratıyla dünyaya gelmiş fidanlardır. Bilhassa onlar, ufak yaşlarından itibaren bir terbiyeye muhtaçtır.

İşte ana-babanın ihmâli, bâzen sokakların hâlini, o menfî manzaraları görüyoruz.

Efendimiz buyuruyor:

“Hepiniz çobansınız, güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Erkek, âilenin çobanıdır, sürüsünden sorumludur. Hanım, kocasının ve evinin çobanıdır. O da sürüsünden sorumludur.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)

Nasıl çoban sürüsünü kurtlardan, canavarlardan muhafaza eder, korur onları muhâfaza eder, parçalattırmaz. Nasıl bir çoban, bir kuzunun ayağı kırılsa onu orada kurtlara bırakmaz…

Velhâsıl Rasûlullah Efendimiz ne güzel bir ifamiyet veriliyor, dînî tahsile ne kadar ehemmiyet veriliyor?

Kurʼân-ı Kerîm bizim ders kitabımızdır. Hayat haritasıdır. Ebediyet haritasıdır.

Demek ki akāid olarak, fıkıh olarak, siyer-i Nebî olarak, diğer ilimler olarak, Kurʼân-ı Kerîm bizim hayatımızın her safhasını yönlendirir, her nefesimizi yönlendirir.

Demek ki evlâtlarımızı da bir dînî tahsille yetiştirmemiz zarûrî. Anne-babanın birinci vazifesi bu olmalıdır…