Hz. Aişe Vâlidemiz’in En Çok Kıskandığı Kadın

Hz. Aişe Vâlidemiz’in en çok kıskandığı ve Peygamberimize (s.a.s.) ilk ve en büyük desteği veren Hatice Vâlidemiz’in, Efendimiz’in hayatındaki yeri ve önemi.

Hatice Vâlidemiz, sâliha anne tasavvurunun zirve bir misâlidir.

Hazret-i Peygamber Efendimiz tebliğine başladığında kendisine ilk ve en büyük destek, Hazret-i Hatice Vâlidemiz’dir.

PEYGAMBERİMİZE İLK İMAN EDEN KİŞİ

Nitekim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hirâ’dan telâş içinde dönüp:

“–Yâ Hatice! Bana kim inanır?” dediği zaman, o mübârek zevce, Varlık Nûru Efendisi’ne:

“Allâh’a yemin ederim ki, Allah -celle celâlühû- hiçbir vakit Sen’i utandırmaz (mahrum etmez). Çünkü Sen, akrabanı himâye edersin. İşini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin. Fakire infâk eder, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafire ikram edersin. Hak yolunda zuhûr eden hâdiselerde (halka) yardımda bulunursun... Ey Allâh’ın elçisi! Sen’i ben kabûl eder, tasdîk eylerim. Bu Allah yoluna önce beni dâvet et!” demiş ve hayatı boyunca Efendimiz’in İslâm dâvâsında sâdık bir müşâviri, dert ortağı, tesellî ve huzur kaynağı olmuştur. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de, engin vefâsı ve yardımları sebebiyle hanımını ömür boyu unutmamıştır.

EN HAYIRLI VARLIK

Zira Efendimiz’in beyânıyla:

“Dünya geçici bir faydadan ibârettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sâliha bir kadındır.” (Müslim, Radâ, 64; Nesâî, Nikâh, 15; İbn-i Mâce, Nikâh, 5)

Efendimiz, bir âile sohbetinde, Hazret-i Hatice Vâlidemiz’i uzun uzun anlatarak bazı hâtıraları yeniden nakletmiş ve geçmiş günleri yâd etmişti. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz hayret ifâde eden bir üslupla:

“–Yâ Rasûlâllah, senelerce evvel ölüp gitmiş olan bir yaşlı kadını, bu kadar hatırlayıp yâd etmekte ne fayda var? Allah, size, ondan daha genç ve güzelini ihsân etmiş; ağzında dişi bile kalmamış bir ihtiyar kadın yerine daha gencini vermiştir.” dedi. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20)

ÖLÜYÜ HAYIRLA YAD ETMEK

Âişe Vâlidemiz’in bu sözlerine karşı Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in mübârek dudaklarından, Hazret-i Hatice Vâlidemiz’i niçin unutmadığını bildiren şu sözler döküldü:

“–Yâ Âişe! Seneler geçtiği hâlde Hatice’yi unutmayışım, onun dış güzelliğinden değildir. Herkes beni red ve inkâr ettiği zaman, Hatice bana inandı ve tasdik etti.

Etrafımdaki müşrikler bana, «yalancısın» dediği zaman; Hatice bana; «Doğru söylüyorsun, aslâ çekinme!» dedi.

İnsanlar benden bir pulu esirgediği zaman, Hatice, bütün servetini önüme sererek, «Bunların hepsi emrindedir, istediğin kadar harcayabilirsin.» dedi.

Dünyada yalnız kaldığım günlerde, Hatice benden aslâ geri kalmadı; «Bunların hepsi geçicidir, üzülme, ileride bu güçlükleri kolaylıklar takip edecektir.» dedi.

İşte ben, Hatice’yi, bu fedâkârlıkları için unutmuyorum!”

Eline aldığı kuru bir hurma dalına dayanarak Rasûlullâh’ın kapısına kadar gelmiş olan yaşlı bir kadın, içeri kabul edilmesini istemişti. Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Rasûlâllah, kim olduğunu bilmediğimiz ihtiyar bir kadın, zâtınızı görmek istiyor.” dediler. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Müsaade edin, gelsin.” buyurdular.

HATİCE'NİN DOSTU

İhtiyarlıktan âdeta iki büklüm olmuş olan kadıncağız, hurma dalından edindiği asâsına dayana dayana Efendimiz’in bulunduğu odanın kapısından içeri girdi. Bir iki adım ilerlemişti ki, kendisini tanıyan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hemen ayağa kalktılar. Altlarındaki içi hurma lifi dolu minderlerini göstererek oturmasını istediler.

Peygamber Efendimiz’in bu kadına gösterdiği hürmet ve alâka, orada hazır bulunan Hazret-i Ömer’in çok dikkatini çekti. Hattâ kim olduğunu merak ettiği yaşlı kadına gösterilen bu ikrâmı, biraz da fazla bulduğu içindir ki, o yaşlı hanım kalkıp gittikten sonra:

“–Yâ Rasûlâllah, bu kadın kimdi ki kendisine ayağa kalkacak kadar hürmet ettiniz, minderinizi verecek kadar alâka gösteriniz.” dedi.

Efendimiz’in cevabı tek cümleden ibâretti:

“–Bu kadın, bizim Hatice’nin dostlarındandı!”

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN HÜZÜN SENESİ

Bu hâdise Hatice Vâlidemiz’in Âlemler Sultânı’na göstermiş olduğu fedâkârâne desteklerinden dolayı, vefatlarından sonra da Efendimiz’in ona duymuş olduğu muhabbet ve vefâsının ne güzel bir tezâhürüdür. Yine bu vefâ duygusu sebebiyledir ki Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hatice Vâlidemiz’in vefat ettiği seneyi “hüzün senesi” ismiyle yâd etmiştir.

Vefâ; solmayan bir güldür. Vefânın sonbaharı yoktur. Gönüllerini vefâ menbaından nasiplendiren mü’minler, iç âlemlerini gül bahçesi hâline getirenlerdir. Öyle bir gül bahçesi ki; içinde zikir goncaları, tesbih bülbülleri, amel-i sâlih pınarları, îman, irfan ve ilâhî lûtuf çiçekleri vardır. Böyle bir gönlün mükâfâtı Cennet-i âlâ ve Cemâlullah’tır. Allah Rasûlü’nün vefâ duygusu bizler için bir fazîlet örneği olmalıdır.

İşte Peygamber Efendimiz’in gönlü, Hatice Vâlidemiz’e karşı böylesine yüksek vefâ hisleriyle doluydu. Bununla birlikte Hazret-i Âişe Vâlidemiz de sahip olduğu yüksek zekâ ve basîret dolayısıyla Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e her işinde yardımcı olmaya gayret göstermiştir. Nitekim o, ilmî dehâsı sâyesinde zamanının yedi müçtehidinden biri olarak Efendimiz’den öğrendiği ilmi, ümmete intikâl ettirmiş ve dînin anlaşılmasında yardımcı olmuştur. Husûsiyle hanımlara âit fıkıh, onunla devam etmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN HANIMLARI

Peygamberimizin Hanımları

PEYGAMBERİMİZ HANIMLARINA NASIL DAVRANIRDI?

Peygamberimiz Hanımlarına Nasıl Davranırdı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.