Hz. Ali’nin (r.a.) Faziletleri

Hz. Ali’nin (r.a.) fazîletleri nelerdir?

Hz. Ali (r.a.) hiçbir zaman putlara, taşlara, ağaçlara secde ve ibadet etmemiş, onları tavaf etmemiş ve şeytanın yoluna gitmemiştir. İlk Müslümanlardandır.

Enes bin Mâlik (r.a.) anlatıyor:

“Resûlullah Efendimiz, pazartesi günü Peygamber olarak gönderildi. Salı günü O ve Ali (r.a.) namaz kıldılar.” (Tirmizî, Menâkıb, 20/3728)

Hz. Ali (r.a.) Âhirette de önderdir. Kendisi şöyle buyurmuştur:

“Ben, kıyamet günü Rahmân’ın huzurunda, insanlarla aramdaki husumetler hakkında hüküm verilmesi için diz çökecek kişilerin ilki olacağım.”

HZ. ALİ (R.A.) İLE İLGİLİ AYETLER

Bu sözü râvî Kays bin Ubâd şöyle izah eder:

«İşte, Rableri hakkında tartışmaya girmiş iki hasım taraf!»[1] âyet-i kerimesi, Bedir günü mübâreze eden (harp öncesi teke tek savaşan) Hz. Hamza, Hz. Ali, Hz. Ubeyde (r.a.) ile müşriklerden Şeybe, Utbe ve Velîd hakkında nâzil olmuştur.”[2]

Şu âyet-i kerîmenin de bu iki grup hakkında nâzil olduğu rivâyet edilir:

“Yoksa biz, îman edip de sâlih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Veya Allah’tan korkan müttakîleri, yoldan çıkan fâcirler gibi mi sayacağız?” (Sâd, 28) (Alûsî, XXIII, 189)

Şu âyet-i kerimelerin Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali (r.a.) hakkında nâzil olduğu rivâyet edilmiştir:

“…(Rasûlüm!) O ihlâslı ve mütevâzı insanları müjdele! Onlar öyle kimselerdir ki, Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) infak ederler.” (Hac, 34-35) (Kurtubî, XII, 40)

Mukâtil şöyle der:

“Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir”[3] âyet-i kerîmesi Hz. Ali (r.a.) hakkında nâzil oldu. Bazı münafıklar onu incitmiş ve hoş olmayan şeyler söylemişlerdi. Âyet bunun üzerine nâzil oldu. (Vâhıdî, s. 377)

HZ. ALİ’NİN (R.A.) FAZİLETİ HAKKINDA HADİSLER

Resûlullah Efendimiz, Hz. Ali’nin (r.a.) fazileti hakkında şöyle buyurmuşlardır:

“Ben kimin dostu (mevlâsı) isem, Ali de onun dostudur.” (Tirmizî, Menâkıb, 19/3713)

“Kim Ali’ye hakaret ederse bana hakaret etmiş olur.” (Ahmed, VI, 323)

Hz. Ali (r.a.) her namaz için abdest alırdı. (Kurtubî, [Mâide, 6])

İSLAM’IN SANCAKTARI

Allah Resûlü (s.a.v) çoğu seferde mübarek sancaklarını Hz. Ali’ye (r.a.) taşıtmışlar ve onu pek çok birliğin başına kumandan tayin etmişlerdir. Meselâ;

Sefevân seferinde Resûlullah Efendimiz’in bağladığı beyaz sancağı Hz. Ali (r.a.) taşıdı.[4]

Bedir’e giderken Ukâb ismindeki bayrağı Hz. Ali (r.a.) taşıdı.[5]

Bedir’den yedi gün sonra çıkılan Karkaratü’l-Küdr seferinde Allah Rasûlü, beyaz sancağını Hz. Ali’ye (r.a.) taşıttı.[6]

Resûlullah, Uhud’a giderken Muhâcirlerin sancağını Hz. Ali’ye veya Mus’ab bin Umeyr’e (r.a.) verdi.[7]

Hicretin 4. senesi Rebîulevvel ayında yahûdi kabilesi Benî Nadîr üzerine gidilirken Müslümanların sancağını Hz. Ali (r.a.) taşıdı.

Bedru’l-Mev‘id cihad birliğinin sancaktarı Hz. Ali (r.a.) idi.[8]

Allah Rasûlü, Hayber Gazâsı’na çıkarken, beyaz sancağını Hz. Ali’ye (r.a.) verdi.[9]

Mekke Fethi’ne giderken Muhâcirlerin bayraktarları Hz. Ali, Zübeyr bin Avvam, Sa‘d bin Ebî Vakkas (r.a.) idi. (Vâkıdî, II, 819, 820)

Huneyn’de Muhâcirlerin sancaktârı Hz. Ali (r.a.) idi.[10]

Resûlullah, Sa‘d bin Bekir Oğulları’nın Hayber Yahudilerine yardım etmek üzere Fedek’te toplandıklarını haber almıştı. Onlar bu yardımlarına karşılık Hayber’in hurma mahsûlünü alacaklardı. Hayber Yahudileri bir yıldan beri Allah Rasûlü ile çarpışma hazırlığı içinde idiler. Efendimiz, Hz. Ali’yi (r.a.) hicretin 6. yılında Şaban ayında Fedek’te toplanan Benî Sa‘d kabîlesinin üzerine gönderdi.[11]

Görüldüğü gibi Hz. Ali’nin (r.a.) Resûlullah katında mühim bir yeri vardı.

HZ. ALİ (R.A.) DEMEK

Hz. Ali demek, fazilet demektir; ferâgat demektir; iman, takvâ, adâlet, ihsan, şefkat, iyilik, güzellik, sonsuz aşk ve muhabbet demektir.

[1] Hac, 19.

[2] Buhârî, Meğâzî, 8; Tefsîr, 22/3; Müslim, Tefsîr, 34; İbn-i Mâce, Cihâd, 29; Taberânî, Kebîr, III, 164/2953.

[3] Ahzâb, 58.

[4] İbn-i Sa‘d, II, 9; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II, 112.

[5] İbn-i Hişâm, II, 251; İbn-i Seyyid, I, 246; İbn-i Kesîr, Bidâye, III, 260.

[6] İbn-i Hişâm, II, 421; Vâkıdî, I, 182-183; İbn-i Sa‘d, II, 31; İbn-i Seyyid, I, 297.

[7] Vâkıdî, I, 215; İbn-i Sa‘d, II, 38-39; İbn-i Seyyid, II, 8; Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, I, 283.

[8] Vâkıdî, I, 388; İbn-i Sa‘d, II, 59.

[9] İbn-i Hişâm, III, 378; Vâkidî, II, 649; İbn-i Sa‘d, II, 106.

[10] Vâkıdî, III, 897; İbn-i Sa‘d, II, 150.

[11] Vâkıdî, I, 5; II, 530-531, 562; İbn-i Sa‘d, II, 89; İbnü’l-Esîr, Kâmil, II, 209.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Ali’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

HZ. ALİ (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ali (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.