Hz. Asiye (r.a.) Kimdir?

Hz. Asiye (r.a.) kimdir? Hz. Asiye (r.a.) nasıl iman etti? Kur’an’da “Firavun’un karısı” diye bahsedilen Hz. Asiye’nin (r.a.) hayatı, imanı ve vefatı ile ilgili ayet ve hadisler.

Kur’ân-ı Kerîm’de “Firavun’un karısı” diye söz edilen[1] Âsiye’nin adı, hadislerde açıkça ifade edilmiştir.[2] Tarih ve tefsir kaynaklarında onun nesli Âsiye binti Muzâhim b. Ubeyd b. Reyyân b. Velîd olarak zikredilir.[3] Âsiye’nin büyük dedesi Velîd, Hz. Yûsuf devrindeki Mısır Firavunudur. Diğer yandan Âsiye’nin İsrailoğullarından Hz. Mûsâ’nın halası olduğu ve ona îman ettiği nakledilmiştir.[4]

HZ. MUSA (A.S.) FİRAVUN’UN SARAYINDA MI BÜYÜDÜ?

Mısır’da Firavun’un gördüğü rüya üzerine bir kâhin, İsrailoğulları içinde yetişecek bir çocuğun, mülkünü elinden alacağını söylemişti. Bunun üzerine Firavun, İsrailoğullarının doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti. Allah Teâlâ bu olayı şöyle haber verir:

“Firavun (Mısır) toprağında azmış, toplumunu parçalara ayırmıştı. Onlardan bir grubu güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı,”[5]

İşte İsrailoğullarının ezildiği, büyük zulüm ve işkenceler altında inlediği bir sırada, Yüce Allah onlardan olan bir çocuğu koruma altına alacak ve onu Firavun’un sarayında barındıracaktı.

Annesi Hz. Mûsâ’yı dünyaya getirmiş ve öldürülmesinden korktuğu için vahiy veya ilham gereği bir sandık içinde Nil Nehri’ne bırakmıştır. İçinde Mûsâ’nın bulunduğu sandık Firavun’un sarayı yakınına gelince onu alıp saraya götürdüler. Âsiye, kocası Firavun’u ikna ederek Mûsâ’yı öldürtmedi ve şöyle dedi: “Benim de senin de gözün aydın olsun. Bu çocuğu öldürmeyin, belki büyüyünce işimize yarar veya onu evlat ediniriz. Halbuki onlar ileride olacaklardan habersizdiler.”[6]

Hz. Mûsâ’nın annesi ilk gece meraktan ve çocuğuna olan hasretinden çıldıracak gibi olmuştu. Allah Teâlâ kalbine sükûnet vermese, neredeyse işi açığa çıkaracaktı. Bu arada Mûsâ’nın kızkardeşinden, çocuğun izini takip etmesini istemişti. Ertesi gün saraydan çocuğa süt anne aranıyor, fakat çocuk hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Mûsâ’nın kızkardeşi saraya sokularak, çocuğa iyi bir süt anne bulabileceğini bildirdi. Böylece Mûsâ öz annesinin bakım ve eğitimine girmiş oldu. Bütün bunlar Allahü Teâlâ’nın takdiri ile cereyan ediyordu.[7]

HZ. ASİYE (R.A.) NASIL İMAN ETTİ?

Hz. Mûsâ büyüyüp peygamber olunca ona ilk îman edenlerden birisi de Hz. Âsiye olmuştu. Onun îman edişiyle ilgili iki rivayet vardır. Bir rivayete göre, sarayda bir hizmetçi kadın Allâh’a îman ettiği için, fırında yakılmış, onun ruhunun melekler tarafından gökyüzüne çıkarıldığını gören Âsiye de Allâh’a ve peygamberi Mûsâ’ya îman etmiştir.[8] Başka bir rivayete göre, Âsiye, Hz. Mûsâ’nın Firavun’un sihirbazları karşısında üstün gelmesi üzerine îman etmiştir.[9]

HZ. ASİYE (R.A.) NASIL VEFAT ETTİ?

Firavun, karısının îman ettiğini anlayınca, onu ellerinden ve ayaklarından kazıklara bağlatmış, güneş altında bırakarak işkence yaptırmıştır. Üzerine büyük bir kaya parçası atılacağı sırada Allah Teâlâ’ya şöyle dua etmiştir:

“Allah, îman edenlere Firavun’un karısını örnek gösterdi. O, ey Rabbim! bana kendi katında, Cennet’te bir ev yap; beni Firavundan ve onun (kötü) işinden koru ve beni şu zalimler topluluğundan kurtar! demişti.”[10]

Hz. Âsiye’nin duası kabul edilmiş, o sırada Cennet’teki makamı gösterilmiş ve hiçbir acı duymaksızın ruhu alınmış, üstüne konulan kaya ruhsuz kalan cesedinin üzerine düşmüştür. Böylece o, şehadet şerbetini içmiş, cennetü’l-Me’vâ’daki ebedi dinlenme yerini seyrederek bu dünyadan ayrılmıştır. Selman el-Fârisî şöyle demiştir: “Âsiye’ye güneşin altında işkence edilirken, güneş sıcaklığı eza verince, melekler kanatları ile güneşe gölge yapıyorlardı.”[11]

KEMALE EREN KADINLAR

Hz. Peygamber (s.a.v.), kemâle eren kadınlardan söz ederken şöyle buyurmuştur: “Erkeklerden kemâle eren çoktur, kadınlardan ise Firavun’un karısı Âsiye ve Imran kızı Meryem dışında kemâle eren olmamıştır. Âişe’nin diğer kadınlara üstünlüğü ise, tiridin öbür yemeklere üstünlüğü gibidir.”[12]

Sonuç olarak Kur’ân-ı Kerîm’de Âsiye ve Hz. Meryem’in örnek gösterilmesi, Hz. Âişe ve Hz. Hafsa’nın, bir ara Nebi’nin peygamberlik mücadelesinde ona yeteri kadar destek olmamaları ve bazı dünyalık isteğinde bulunmaları yüzünden olmuştur.[13] Kendisini ilâh olarak ilan eden, Allâh’ı inkâr eden bir erkeğin nikâhı altında Âsiye’nin sabredip, sonunda yüce Allah’tan yardım istemesi, kocaları İslâm’a karşı büyük bir düşmanlık içinde bulunan mü’min hanımlara güzel bir örnektir. Hangi şart ve sıkıntılar içinde olursa olsun îman ve hidayet en yüce değerdir. Bu manevî değer hiçbir bedelle değiştirilemez. Bu konuda şehit olmayı göze alan ve daha ruhunu teslim etmeden Cennet’eki makamını gören Hz. Âsiye bu ümmete gösterilen örnek, yıldız bir kadındır.

Dipnotlar:

[1] bk. Kasas, 28/9; Tahrîm, 66/11. [2] bk. Buhârî, Enbiyâ, 32, 46. [3] Taberî, Târih, I, 386; Sa’lebî, Arâisü’l-Mecâlis, Kahire 1301, s. 127, 128. [4] Kurtubî, age, XVIII, 132. [5] Kasas, 28/4. [6] Kasas, 28/9. [7] bk. Kasas, 28/10-13. [8] İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 184, 185. [9] Taberi, Tefsir, XXVIII,, 110; Aynî, Umdetü’l-Kârî, Kahire 1392/1972, XIII, 47. [10] Tahrîm, 66/11. [11] bk. Kurtubî, age, XVIII, 132; Elmalılı, age, VIII 168, 169. [12] Buhârî, Enbiyâ, 32, 46; bk. Miras, Tecrîd-sarih Terc., IX, 148 vd; A. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim, Terc. X, 285 vd. [13] bk. Kurtubî, XVIII, 132.

Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. ÂSİYE'NİN ŞEHÎD EDİLMESİ

Hz. Âsiye'nin Şehîd Edilmesi

İSLAM’DAN ÖNCEKİ SEMAVİ DİNLERDE KADININ YERİ

İslam’dan Önceki Semavi Dinlerde Kadının Yeri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.