Hz. Ebubekir’in Hikmetli Sözleri
Hazreti Ebubekir'in (radıyallahu anha) söylediği hikmetli sözler...
Allah rızâsı murâd edilmeyen sözde; Allah yolunda harcanmayan malda; Cehâleti hilmine gâlip gelen kimsede; Allah için yapacağı bir işte, ayıplayanın ayıplamasından korkan kimsede hayır yoktur.”[1]
“Allah ile mahlûkâtından hiçbiri arasında bir nesep bağı yoktur. Hayırlara nâil olmak, kötülüklerden korunmak (ve Allâh’a yakınlık), ancak O’na itaat ve emirlerine tâbî olmakla mümkündür.”[2]
“Şunu iyi bil ki Cenâb-ı Hakk’ın gündüz yapılmasını istediği bir amel vardır, onu gece kabûl etmez; gece yapılmasını istediği bir amel vardır, onu da gündüz kabûl etmez!”[3]
“Allah, kulunun amelsiz sözünden râzı olmaz.”
“Çok söz, kişiyi unutkan yapar.”
“Ne söylediğini, ne zaman söylediğini ve kime söylediğini iyi düşün!”
“Allah dostları (mizaçlarına göre) üç sınıftırlar. Her üç sınıf da, üçer alâmetle bilinir:
Birinci sınıf (Hak dostları), havf (korku) hâlinde olanlardır. Bunlar;
- Dâimâ mütevâzıdırlar.
- Hayır-hasenatları ne kadar çok olsa da onu az görürler.
- En küçük hatâlarını bile büyük görürler.
İkinci sınıf (Hak dostları), recâ (ümit) sahibi kimselerdir. Bunlar da;
- Her hâl ve hareketlerinde insanlara fazîlet ve güzellikler sergileyerek örnek olurlar.
- Mallarını Hak yolunda sarf ederek insanların en cömertlerinden olurlar.
- Allâh’ın kullarına karşı dâimâ hüsn-i zan içindedirler.
Üçüncü sınıf (Hak dostları) ise, aşk ve muhabbet vecdiyle Rabbine ibadet eden (ârifler)dir. Bunlar da;
- Sevdikleri şeyleri (Allah için) infâk ederler.
- Her hâl ve hareketlerinde Allah rızâsını hedefler, bu yüzden câhillerin kınamalarına aldırmaz, onların kaba davranışlarından rahatsız olmazlar.
- Nefislerine ağır gelen şeyleri nefislerinin muhâlefetine rağmen îfâya çalışırlar; bütün hâl ve hareketlerinde Allâh’ın emir ve nehiylerine itaat ederler.”[4]
“Hakk’ı tanıyan âriflerin kölesi ol!”
“Sana yol göstermek isteyenden hâlini gizleme! Aksi takdirde kendini aldatırsın.”
“Kendini ıslah et ki insanlar da sana karşı iyi davransınlar.”
“Dört kimse Allâh’ın sâlih kullarındandır:
- Tevbe eden kişiyi gördüğü zaman sevinen,
- Günahkârların affı için Rabbine yalvaran,
- Din kardeşine gıyâbında duâ eden,
- Kendinden muhtaç kişiye yardım ve hizmette bulunan.”
“Îman sadece câmilerde (olur da hayatın bütün safhalarına aksettirilmezse), mal cimrilerde, silâh korkaklarda, yetki zayıflarda olursa işler bozulur.”
“Akıllı kimse, takvâ sahibi olan; akılsız da zâlim olandır.”
“Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de vereceğini vaad ettiği mükâfâtı azap ile birlikte zikretti ki bu vesîleyle kul ibadete rağbet etsin ve azaptan korksun.”
“Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, elde edince de onu geçmeye bak, daha güzelini yapmaya gayret et!”
“İnsanlara iyilik etmek, kişiyi âfetlerden ve belâlardan muhâfaza eder.”
“Komşunla kavga etme, herkes gider o kalır.”[5]
“Şöhretten kaç ki şeref seni takip etsin. Ölüme karşı hazırlıklı ol ki sana hayat verilsin.”
“Hiçbir belâ yoktur ki ondan daha kötüsü olmasın.”
“Sabırda zarar; hüzün ve telâşta fayda yoktur.”
“Sabır îmânın yarısı, yakîn (şüpheden uzak, kuvvetli bir itmi’nan hâli) ise tamamıdır.”
“Allah’tan âfiyet isteyiniz. Hiç kimseye yakînden sonra âfiyetten daha fazîletli bir şey verilmemiştir.”
“Bana göre âfiyette olup şükretmek, (bir musîbetle) imtihan edilip sabretmekten daha makbûldür.”
“Dünya mü’minlerin pazarı; gece ile gündüz sermâyeleri; güzel ameller ticaret malları; cennet kazançları; cehennem de zararlarıdır.”
Hazret-i Sıddîk -radıyallâhu anh- bir kimse kendisini medhedince şöyle derdi:
“Allâh’ım, Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi onlardan daha iyi bilirim. Allâh’ım, beni onların zannettiğinden daha hayırlı eyle! Onların bilmediği hatâlarımı mağfiret eyle, söyledikleri sözler sebebiyle de beni hesâba çekme!”[6]
“Kul, dünya nîmetlerinden bir şey sebebiyle kibirlendiğinde Allah Teâlâ, o nîmet kulundan gidinceye kadar ona buğzeder.”[7]
“Övünmekten sakının! Topraktan yaratılan, yine toprağa dönecek ve kurtlar tarafından yenilecek olan insanın övünmek neyine! O, bugün canlı, yarın ölüdür.”[8]
Ebû Bekir -radıyallâhu anh- bir hutbesinde de şöyle buyurmuştur:
“Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrâfını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlûbiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın!”[9]
“Allâh’ın, sizden önce gelip geçen kullarının hâlini tefekkür edin! Dün nerede idiler, bugün neredeler?”[10]
Dipnotlar:
[1] Ebû Nuaym, Hilye, I, 36.
[2]Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 101.
[3]Ebû Nuaym, Hilye, I, 36.
[4] İbn-i Haceri’l-Askalânî, Münebbihât, s. 94-95.
[5] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 100.
[6] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 104.
[7] Ebû Nuaym, Hilye, I, 37; Hânî, el-Hadâik, s. 288.
[8] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 101.
[9] Beyhakî, Şuab, VII, 364/10595; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 102.
[10] Ebû Nuaym, Hilye, I, 35-36.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları