Hz. Ebubekir'in İmandaki Büyük Teslimiyeti

İslam Tarihi

Hazret-i Ebû Bekir'in îmandaki sadâkat ve teslîmiyeti, ağır bir imtihan ile test edilmişti. İşte o imtihan ve Hz. Ebubekir'in buna verdiği karşılık.

Hz. Ebû Bekir'in -radıyallâhu anh- en sevdiği kızı, Peygamber Efendimiz’in mübârek zevcesi Hazret-i Âişe annemizin iffetine iftirâ atanlardan birisi olan Mıstah’a, daha önceleri fakirliği sebebiyle yardımda bulunuyordu. Ancak onun da bu dedikodu ve iftira furyası içinde yer aldığını öğrenince, ona yaptığı infak ve yardımları kesti. Üstelik bir daha yardımda bulunmayacağına dair de yemin etti. Nasıl olurdu da, ikram ve ihsanlara gark ettiği birisi, kendi âilesinden birine, öz kızına, Peygamber Efendimiz’in pâk zevcesine böylesine ağır bir iftirâ ile ihânet edebilirdi?!

Fakat Cenâb-ı Hak, Hazret-i Ebû Bekir’in îman ve teslîmiyetini çok ciddî bir imtihandan geçirdi. Ona, kızına iftirâ atan bu şahsa olan ikram ve ihsânını kesmemesini emretti ve buyurdu ki:

“İçinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler, akrabaya, yoksulla­ra, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından) vermeyeceklerine dair yemin etmesinler; affetsinler, bağışlasın geçsinler. Allâh’ın sizi bağışla­masını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametli­dir.” (en-Nûr, 22)

Âyet-i kerîmenin nüzûlünden sonra Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“–Ben elbette Allâh’ın beni bağışlamasını arzu ederim!” dedi. Ardından yemin keffâreti vererek, yapmış olduğu hayra devam etti. (Buhârî, Meğâzî, 34; Müslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546)

ÖZ KIZINA, PEYGAMBERİMİZ'İN ZEVCESİNE ATILAN İFTİRAYI AFFETTİ

Bu nasıl bir îman, nasıl bir muhabbet ve nasıl bir teslîmiyettir ki, âilesine, öz kızına karşı bu kadar ağır bir iftirâ atanı bile affetmeyi mümkün kılmaktadır. Öyle ki;

İftirâ atılan, ümmetin annesiydi.

İftirâ atılan, Âlemlere Rahmet Peygamber Efendimiz’in pâk zevcesiydi.

İftirâ atılan, üçüncüleri Allah olan ikinin ikincisi buyrulan Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk’ın kızı idi.

İftirâ atılan, ümmetin en iffetli âilesiydi.

Yani işlenen cürmün ağırlığını artıran böylesine muazzam gerekçeler vardı...

İşte o mübârek sahâbînin îmandaki sadâkat ve teslîmiyeti, böylesine ağır bir imtihan ile test edilmişti. O sadâkat âbidesi sahâbî de îmânını yüz akıyla ispatlamış, “Sıddîk” ünvânına liyâkatini tekrar taçlandırmıştı.

O hâlde her birimiz “Âmentü billâh / Allâh’a îmân ettim” dediğimizde, onun îcaplarını da hayatımıza geçirmeliyiz. İlâhî imtihan tecellîlerine îman muktezâsı karşılıklar verebilmenin gayreti içinde olmalıyız. Fakat neticede gayretimizin de kâfî gelmeyeceğini bilerek dâimâ Cenâb-ı Hakk’ın af, merhamet, lutuf ve yardımına sığınmalıyız.

 

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Bir Nasihat, Binbir İbret, Erkam Yayınları