Hz. Ebubekir’in (r.a.) Adalet Anlayışı

Hz. Ebubekir’in (r.a.) adalet anlayışı nasıldı?

Hulefâ-i Râşidîn devri, âdil bir idare bakımından en huzurlu devirdi. Onlar büyük fetihlere, muazzam muvaffakıyetlere imza attıkları hâlde, son derece mütevâzı yaşadılar ve adâletten zerrece ayrılmadılar.

HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) ADALET ANLAYIŞI

Hazret-i Ebûbekir radıyallâhu anh’ın halîfe olduğunda minbere çıkarak söylediği şu sözler, idarede adâletin hulâsası mâhiyetindedir:

“–Ey insanlar! En hayırlınız olmadığım hâlde sizin başınıza halîfe seçilmiş bulunuyorum. Şayet vazifemi hakkıyla yaparsam bana yardım ediniz. Yanlış hareket edersem bana doğru yolu gösteriniz.” (İbn-i Sa‘d, III, 182-183)

Bunu söyleyen;

–Hicret’te ve Sevr Mağarası’nda Allah Rasûlü’nün sâdık yol arkadaşı olan Hazret-i Ebûbekir radıyallâhu anh’tır.

–Kur’ân-ı Kerîm’de kendisinden “ikinin ikincisi” diye bahsedilen, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in en yakını ve müşâviri, ümmetin en hayırlısı olan Hazret-i Sıddîk radıyallâhu anh’tır.

Dolayısıyla bir idareci ne kadar sâlih bir insan olursa olsun, ehil kimselerin îkazlarına, nasihatlerine, tavsiyelerine dâimâ açık olmalıdır.

Hazret-i Ebûbekir radıyallâhu anh, halîfe olduktan sonra, maîşetini sağlamak için ticarete devam edecekti. Hazret-i Ömer radıyallâhu anh, bunun doğru olmayacağını, vaktini mü’minlerin işlerine tahsis edip, kendisine Beytülmâl’den bir ücret belirlemesi gerektiğini söyledi. Hazret-i Ebûbekir cüz’î bir maaş aldıysa da vefatından önce, bu meblâğın dahî Beytülmâl’e iâdesini vasiyet etti.

Zira İslâm, emânetlere büyük bir titizlikle riâyeti emreder. İdare mes’ûliyeti ise en büyük emânetlerdendir. Dolayısıyla İslâm’da insanların idârî mes’ûliyetini yüklenmek, aslâ bir övünme ve böbürlenme vesîlesi değildir. Bilâkis toplumu kendine zimmetli olarak telâkkî edip kendini insanların hâdimi olarak görmeyi gerekli kılar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. EBUBEKİR (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ebubekir (r.a.) Kimdir?

HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) HAYAT DÜSTURLARI

Hz. Ebubekir’in (r.a.) Hayat Düsturları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.