Hz. Ebubekir’in Vefatı

Sahabiler

İbn-i Ömer Hazretleri’nin rivâyetine göre Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın vefâtına sebep olan şey, onun Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in vefâtından duyduğu derin üzüntüdür. Hakîkaten o, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vefâtına o kadar üzülmüştü ki, mübârek vücudu eriye eriye iyice zayıfladı ve nihâyet vefât etti.[1]

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatır:

“Vefât ettiği hastalığı esnâsında babam Ebû Bekir’in yanına girdim. Bana:

«−Peygamber Efendimiz’i kaç parça bez ile kefenlediniz?» diye sordu.

«−Gömlek ile başlık olmaksızın, üç parça beyaz pamuk bez ile kefenledik.» dedim.

«−Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hangi gün vefât etmişti?»

«−Pazartesi.»

«−Bugün günlerden ne?»

«−Pazartesi.»

«−Benim vefâtımın da şu an ile gece arasında olmasını ümid ediyorum!» dedi. (Akabinde:)

EĞER BU GECE ÖLÜRSEM BENİ YARINA BEKLETMEYİN!

[«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e en yakın olanıdır!» dedi. (Ahmed, I, 8)]

Sonra Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, hastayken giymiş olduğu üzerindeki elbiseye baktı, elbisede biraz zâferân lekesi vardı:

«−Bu elbisemi yıkayın, iki elbise daha ilâve edin ve beni bunlarla kefenleyin!» dedi. Ben:

«−Babacığım, bu elbise eski!» dedim. Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

«−Diri, yeni elbise giymeye ölüden daha lâyıktır. Ölünün giydiği kefen ise kan ve irinle kirlenecektir.» dedi.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, salı akşamı (pazartesiyi salıya bağlayan akşam) vefât etti ve sabah olmadan defnedildi.” (Buhârî, Cenâiz, 94)

2 sene 3 ay 10 günden beri hasretini çektiği Fahr-i Kâinât Efendimiz’in vuslatına nâil oldu. Allah ondan râzı olsun.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz gibi 63 yaşında vefât etmişti. O gün tarih 22 Cemâziyelâhir 13 (23 Ağustos 634) idi. Son sözleri şu âyet-i kerîmedeki niyâz olmuştu:

تَوَفَّن۪ى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ى بِالصَّالِح۪ينَ

“…(Allâh’ım!) Canımı müslüman olarak al ve beni sâlihler zümresine ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101)[2]

[1] Hâkim, III, 66/4410; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 81.

[2] Kevserî, İrğâmu’l-Merîd, s. 23.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları