Hz. İbrahim (a.s.) Allah’a Ne Sordu?

İbrahim Peygamberin Bakara Sûresi’nde geçen sorusunu nasıl yorumlamak gerekir?

Bakara Sûresi’nde şöyle buyruluyor: “İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.”1

İMANIN EN ÖNEMLİ İLKESİ

Kur’ân-ı Kerîm’in yolumuzu aydınlatan kıssaları içinde Hz. İbrâhim (a.s.) ile ilgili olanların ciddî bir ağırlığı var. Çünkü onun söz ve davranışlarıyla gelişen hâdiseler neticesinde insanlığın temel problemlerine hiç bir zaman eskimeyen cevaplar getirilmiştir. Buradaki âyet-i kerîme ile ilgili öncelikle şunu tespit etmemiz lâzım; Hz. İbrahim’in (a.s.) sorusu yeniden diriltilmeye dair bir şüphe beyanı değildir.

Bilakis kalbinde yakînin artmasını ve bu vesileyle kendisine verilen cevabın insanlığa örnek olmasını arzu etmiştir. Bu maksatla ölen bir canlının yeniden nasıl diriltileceğinin kendisine gösterilmesini istemiştir. Buna mukabil Allah Teâlâ ona maddî bir örnekle cevap vermiş, dirilişin mahiyetini izah etmemiştir. Çünkü insanın bilgi kapasitesi, dirilme ve canlanma olayını kavramaya elverişli değildir. Burada mühim olan, Allah’ın bütün canlıları, özellikle insanı mutlaka diriltip hesaba çekeceği inancının zihinlere nakşedilmesidir. Çünkü Allah’ın varlığına ve birliğine inandıktan sonra îmanın en önemli umdesi âhiret inancıdır; onun sahih ve sarsılmaz olmasıdır. Bizi dünyadaki sapmalardan kurtaracak ve âhiret saadetine erdirecek olan da odur.

AHİRET İNANCINI RAHNEDAR ETMEK

Konumuzu teşkil eden âyet-i kerîmede, “kuşların kesilmesi ve parçalanması”ndan söz edilmediğini dillerine dolayarak zihinlere şüphe tohumları ekmeye çalışanlar olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Her şeyden önce böyle mesnetsiz bir itirazın iyi niyetle yapıldığına inanmakta zorlanıyoruz. Mübtedî derecesinde gramer bilgisi olanların bile böyle bir iddiayı sahiplenmesi düşünülemez iken, bazı insanların bunu ısrarla dile getirmesindeki maksat ahiret inancını rahnedâr etmek değilse, nedir?

Âyet-i kerîmede görüldüğü üzere; Allah Teâlâ, Hz. İbrahim’den (a.s.) kuşları kendisine alıştırmasını istemiş, sonra da onlardan birer parçanın (cüz’en minhünne) dağlara bırakılmasını emretmiştir. Çünkü kesilip parçalanma işlemi yapılmadan kuşlardan birer cüz’ün dağlara bırakılması söz konusu olamaz. Yine kesilip parçalanma olmadan, kuşların alıştıkları kişiye uçup gelmeleri yeniden diriltilmeye delil teşkil edemez.

İNANMIYOR MUSUN?

Kur’an-ı Kerim’de bazı ifadeler var ki, bir bütünün parçasıdır. Dolayısıyla orada kastedilen sadece o ifadenin kendisi değil, o parçanın da dâhil olduğu bütündür. “Zikr-i cüz, irade-i kül” denilen belağat kaidesinin gereği budur. Bâzen hâdisenin bir cüz’ünden bahsedilir fakat tamamı kast edilir. Bazen de tamamı zikredildiği hâlde bir kısmı kast edilmiş olur. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân’da sözün sarahatle ifade edildiği durumlarda bile ifadenin belagatini dikkate almak gerekir. Bu itibarla “inanmıyor musun” sorusuna verilen “kalbim mutmain olsun” cevabını, insanlığın kalbine atılan bir itmînan tohumu gibi değerlendirebiliriz.

“İBRAHİM NASIL ŞÜPHE EDER?”

“Peygamberimiz’in bu hususta “Biz şüphe etme konusunda İbrâhîm’den daha haklıyız”2 buyurmuş olmasına gelince, Efendimiz, bunu söylerken; Allah’ın ölüleri diriltmesi konusunda ben şüphe etmediğime göre, Hz. İbrâhîm (a.s.) öncelikle şüphe etmiyordu.3 demek istemiştir. Nitekim konumuzu teşkil eden âyet-i kerîme nâzil olduğu zaman bazı Müslümanlar “İbrâhîm şüphe etmiş, bizim Peygamberimiz şüphe etmemiştir” deyince, Efendimiz, tevazu gereği ve Hz. İbrâhîm’i (a.s.) kendi nefsine tercih ederek “Ben ondan daha aşağıdayım. Ben şüphe etmediğime göre İbrâhîm nasıl şüphe eder?”4 buyurmuştur.”5

İnsanda, bir gün yeniden diriltileceği ve yaptıklarından hesap vereceği duygusunun canlı tutulması, günlük hayattaki tercihlerin Allah’ın emir ve yasakları çerçevesinde şekillenmesi adına önemlidir. Buradaki her yaptığımın ahirette bir karşılığı var şuuruyla yaşama disiplini kazanılması adına mühimdir. Bunun yanında cömertlik ve infak gibi İslâmî erdemlerin şahsiyette kişilik hâline gelmesinde de etkili olacağını söyleyebiliriz. Nitekim konumuzu teşkil eden âyet-i kerîmenin devamında “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir... “6 buyrulmuştur.

İYİYİ KÖTÜDEN AYIRMAK

Enfâl sûresinde “Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınarak takva sahibi olursanız O, sizi Furkan sahibi kılar yani size iyiyi kötüden kötüyü ayıracak bir sezgi ve anlayış verir...”7 buyruluyor.

Burada, insanların elinden kayıp giden ‘iyiyi kötüden ayırt etme melekesi’ni yeniden elde etmenin yolu gösteriliyor ki o yol, takvayı gözetmektir; haramlara yaklaşırım endişesiyle şüphelilerden uzak durmaktır, dikenli bir tarlada yürüyenin eteklerini topladığı gibi, tercihlerinde dikkatli ve seçici olmaktır.

Bilindiği gibi iyi olan aynı zamanda doğru ve güzeldir. Yanlış ve kötü olanlar da aynı zamanda çirkindir ve hâdiseleri fıtrî olarak değerlendiren bir insan için bunları ayırt etmek gayet kolaydır. O kolaylığı elde tutmanın şartı ise nelerin iyi, nelerin kötü olduğuna dair -başkalarınca yapılan tanımlama ve yönlendirmeleri değil- dinin getirdiği ölçüleri esas almaktır. Nitekim bu anlamda Bakara Sûresi’nde; “takva sahibi olanlara, bilmediklerinin (Allah katından) öğretileceği”8 buyrulmuştur.

GÜNÜN DUASI

Yoğun iletişim bombardımanı ile zihin ve gönül dünyası işgal edilen günümüz kuşaklarının, iyiyi kötüden ayırt etme şuurunu muhafaza etmeye her zamankinden fazla ihtiyacı var. Öyleyse bu günün duâsı “Allahım, bize eşyanın hakikatini göster!”9 diye yalvarmaktır. Göster ki, faydasız işler uğruna kıymetli vakitlerimizi hebâ etmeyelim. Aslında birer ateş parçası olan şeylere, yaldızlı görüntüsüne aldanarak el uzatmayalım.

Dipnotlar: 1) Bakara sûresi, 2/260. 2) Buhârî, Tefsir, 42; Müslim, Îman, 238. 3) Nevevî Şerhi, II/183; Begavî, I/323. 4) Nevevî Şerhi, II/283; Begavî, I/323. 5) Abdurrahman Ateş, Ölülerin Nasıl Diriltildiğinin Kuşlar Üzerinden Hz. İbrahim’e Gösterilmesi. İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi Bahar 2016/7(1) 9-34. 6) Bakara sûresi, 2/261. 7) Bkz; 8/29. 8) Bkz; 2/282. 9) Aliyyü’l-Karî, Mirkat, 8, 3453.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 385

 

İslam ve İhsan

HZ. İBRAHİM (A.S.) KİMDİR?

Hz. İbrahim (a.s.) Kimdir?

HZ. İBRAHİM’İN (A.S.) BÜYÜK İMTİHANI

Hz. İbrahim’in (a.s.) Büyük İmtihanı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.