Hz. İsa (a.s.) ve Yol Arkadaşı

Kıssâlar

Hazret-i İsa (a.s.) ile yol arkadaşının ibretlik hikayesi...

“...Bir budala, Hazret-i İsa (.a.s.) ile yol arkadaşı oldu ve derin bir çukur içinde kemikler gördü. Dedi ki:

- Ey arkadaş söyleyip de ölüleri dirilttiğin o yüksek ismi bana da öğret ki ben de iyilik edeyim, ölülerin kemiklerini dirilteyim. Hz. İsa (a.s.) buyurdu:

- Sus, o senin yapacağın iş değildir, senin nefeslerine ve sözüne yakışmaz. Zira İsm-i Azam’ı okuyup ölü diriltmek birr ve takva sahiplerinin, nefeslerinden daha temiz, seyr ü amelde meleklerden fazla kavrayışlı bir nefes ister. Onun için de uzun zaman çalışmak lazımdır. Farzet ki, Hazret-i Musa’nın (a.s.) asası senin elinde, fakat Musa'nın ellerindeki ma'nevi kuvvet nerededir? Budala adam.

- Madem ki ben o esrarı öğrenip okumaya layık değilim, o ism-i şerifi şu kemiklerin üstüne sen oku dedi. Hz. İsa (a.s.) buyurdu:

- İlahi! bu esrar nedir? Şu adamın bu husustaki ısrarı nedendir? Nasıl oluyor da bu hasta adam kendi tasasını çekmiyor? Nasıl oluyor da bu kişi kendi canının derdinde değil... Bu adam manen ölmüş olan nefsini bırakmış da yabancı bir ölü için yama arıyor...

İsa (a.s.), o genç ve budala arkadaşının isteği üzerine kemiklerin üstüne Allah’ın ismini okudu Kudret-i ilahi o ham adamın isteği üzerine o kemikleri diriltti. Fakat o da ne? Kemiklerin ortasından siyah bir arslan sıçradı ve bir pençe vurup adamı öldürdü... Çabucak kellesini kopardı beynini akıttı. Ceviz içi kadar bir beyni vardı ki o kafada beyin yok demekti. İsa (a.s.) arslana!

- Niçin bu adamı alelacele öldürdün, diye sorunca Arslan:

- O’na senin canın sıkıldığı için dedi... Yine İsa (a.s.):

- Adamın kanını niçin içmedin deyince de.

- Taksim-i ezelide o kan bana rızık olmadığı için dedi... ve ilave etti:

- Ey İsa!.. bu av, yemek için değil, ibret göstermek içindi. Bu adamın parçalanması, saf ve berrak bir su bulup da o'na pisleyen merkebin cezasıdır. Eğer merkep o derenin kıymetini bilmiş olsaydı oraya ayağını sokmak değil, başını daldırırdı.

O adam senin gibi bir peygamberi ve hayat veren bir suyun sahibi olan Ruhullah Hazretlerini bulmuşken, ey hayat suyunun sahibi “kün” emriyle bizi dirilt diye nasıl da ölmedi... O kemiklerin yerine beni dirilt diye yalvarmadı...

Ey insan!...

Aklını başına al da... Nefs köpeğinin dirilmesini isteme ki, o nefs çoktan beri senin düşmanındır. Ey kayayı görüp de insan zanneden ve eşyanın hakikatini göremeyen göz. Sen başkalarına mesela ölmüş akrabana ağlıyorsun. Onlar için yaş dökeceğine otur da kendin için ağla... Ağlayan buluttan ağaç dalları yeşerir. Mum da ağlamakla daha ziyade aydınlanır. Her nerede ağlıyorlarsa sen de orada otur. Zira ağlamaya sen onlardan çok muhtaçsın.”

Kaynak: Abdulhalim Toprak, Altınoluk Dergisi, 1986 - Nisan, Sayı: 2