Hz. İsa (a.s.) Dünyaya Tekrar Gelecek mi?

Hz. İsa’nın (a.s.) dünyaya tekrar gelmesi nasıl olacak? Ayet ve hadislerle İsa Aleyhisselam’ın dünyaya tekrar inişi ve yapacakları.

Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- İsrâiloğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir. Allâh’ın kudretinin bir eseri olarak babasız hâlde dünyaya gelmiş ve kendisine birçok mûcize verilmiştir. İsrâiloğulları önce onu yalancılıkla ithâm etmişler, sonra çarmıha germek istemişler, ancak Allah Teâlâ onu kurtararak kendi katına yükseltmiştir.

HZ. İSA (A.S.) GÖĞE Mİ YÜKSELTİLDİ?

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur:

“Ve «Allâh’ın elçisi Meryem oğlu Îsâ’yı öldürdük» demeleri yüzünden (İsrâiloğulları’nı lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) onlara Îsâ gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesinlikle onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu (Îsâ’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (en-Nisâ, 157-158)

“Allah buyurmuştu ki: «Ey Îsâ! Seni vefât ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyâmete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz Bana olacak. İşte o zaman, ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda Ben hükmedeceğim.»” (Âl-i İmrân, 55)

 İslâm âlimleri bu âyetler ışığında Hazret-i Îsâ’nın semâya yükseltildiğinde ittifak etmişlerdir. Fakat bu yükseltilmenin sadece ruhla mı, yoksa ruh ve beden beraber hâlde mi olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Îsâ’nın yeryüzüne ineceğine işaret eden âyetler vardır. Yukarıda zikrettiklerimize ilâveten, bu âyet-i kerîmelerde de şöyle buyrulmaktadır:

“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak îmân edecektir. Kıyâmet gününde de o, onlara şahit olacaktır.” (en-Nisâ, 159)

“Şüphesiz ki o (Îsâ -aleyhisselâm-), kıyâmetin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve Bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur.” (ez-Zuhruf, 61)

HZ. İSA’NIN (A.S.) TEKRAR DÜNYAYA GELMESİ

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, Meryem oğlu Îsâ’nın adâlet sahibi olarak inmesi yakındır. O inecek, haçı kıracak (Hristiyanlığın hükümsüz olduğunu îlân edecek), domuzu öldürecek,[1] cizyeyi kaldıracak (din olarak sadece İslâm kalacak). O zaman mal o kadar çoğalacak ki, kendisine (zekât ya da sadaka) verilmek istenen kimse onu kabul etmeyecek.” (Buhârî, Büyû‘ 102, Mezâlim 31, Enbiyâ 49; Müslim, Îman 242, 243, 247, Hac 216, Fiten 34, 39, 110)[2]

“Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye kıyâmet gününe kadar devam edecektir. O zaman Meryem oğlu Îsâ da iner.

Müslümanların idarecisi;

«–Gel bize namaz kıldır!» der.

Fakat Îsâ -aleyhisselâm-;

«–Hayır!» der. «Allâh’ın bu ümmete bir ikrâmı olarak siz birbirinize emîrsiniz!» (buyurur).” (Müslim, Îmân, 247)

Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm-’ın yeryüzüne ineceğine ve İslâmî hükümleri tatbik edeceğine dair, daha pek çok hadîs-i şerîf bulunmaktadır.[3]

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in son peygamber olması, O’ndan sonra bir peygamber gelmemesi hakîkati ile Îsâ -aleyhisselâm-’ın nüzûlü arasında bir tenâkuz yoktur. Zira Îsâ -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hakk’ın yeni emirlerini tebliğ etmek üzere gelen bir peygamber olarak değil, Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in getirdiği dîni yaşayan ve tatbik eden “âdil bir hakem” sıfatıyla yeryüzüne inecektir.

Kaynaklarda, kıyâmete yakın bir vakitte Yahudîlerin Müslümanlarla savaşacağından da bahsedilmektedir. Bunun Hazret-i Îsâ’nın nüzûlünden sonra olacağı kaydedilmektedir.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Mutlakâ Yahudîlerle savaşacak ve onları öldüreceksiniz. Hattâ bir kaya bile:

«‒Ey Müslüman, işte bir Yahudî! Arkamda saklanıyor; gel, onu öldür!» diyecek.” (Müslim, Fiten, 79-82)

Yani o gün, Yahudîlerin arkasına saklandığı her şeyi Allah Teâlâ konuşturacak.

Diğer rivâyetlerde de şöyle buyrulmaktadır:

“Yahudîler sizinle savaşacak ve siz onlara gâlip kılınacaksınız…” (Müslim, Fiten, 81)

“Müslümanlarla Yahudîler savaşıp, Müslümanlar onları öldürmedikçe kıyâmet kopmaz! Hattâ bir Yahudî bir taşın ve ağacın ardına saklanır; ağaç veya taş:

«‒Ey Müslüman, ey Allâh’ın kulu! İşte bir Yahudî! Arkamda saklanıyor, gel ve onu öldür!» der. Ancak Ğarkad ağacı hâriç. Çünkü o, Yahudîlerin ağaçlarındandır.” (Müslim, Fiten, 82. Bkz. Buhârî, Cihâd 94, Menâkıb 25)

Hazret-i Îsâ’nın asıl hedefi, Deccâl ve onun taraftarlarıdır. Deccâl’in Yahudî asıllı olması sebebiyle onu en çok Yahudîler destekleyecek, bu sebeple de Hazret-i Îsâ’nın hışmına uğrayacak ve yeryüzünden silinip gideceklerdir. Bu da göstermektedir ki Yahudî-Müslüman mücadelesi o zamana kadar devam edip gidecektir.

Dipnotlar:

[1] Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- domuz eti yemeyi o kadar şiddetle yasaklar ki bunun ehemmiyetini göstermek maksadıyla domuzların yok edilmesini emreder. Bu emirde Îsâ -aleyhisselâm-’ın yolu üzere olduklarını iddia ettikleri hâlde domuz eti yemeyi helâl sayan ve onu aşırı şekilde seven hristiyanları azarlama da söz konusudur. Yine Îsâ -aleyhisselâm-’ın bu emrinde, hristiyanların tâzim gösterdikleri sembolleri ortadan kaldırarak, tahrif edilmiş hristiyanlığı iptal etmesine de işaret vardır.

[2] Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Melâhim 12, 14 (4324); Tirmizî, Fiten 21, 54, 59, 62.

[3] Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî (ö. 1352/1933) bunlardan yetmiş beşi Rasûlullâh’ın sözü, yani merfû hadis olmak üzere 101 rivâyeti derlediği eserine et-Tasrîh bimâ Tevâtere fî Nüzûli’l-Mesîh (Halep 1385/1965) adını vermiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERİ

Kıyametin Büyük Alametleri

KIYAMET GÜNÜ ALAMETLERİ

Kıyamet Günü Alametleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.