Hz. Muhammed Mustafâ ve Mucizeleri
Cenâb-ı Hak Hz. Muhammed’i (s.a.v.), insanlığın en buhranlı zamanında Peygamber olarak gönderdi.
Dünyanın zulüm ve isyan karanlıklarına gömüldüğü bir dönemde Allah, Resûl’ünü âlemlere rahmet olarak insanlığa armağan etti. O’nu, vahşette sırtlanları geçmiş bir cehâlet toplumuna, yüce ufuklardan doğan bir Süreyyâ Yıldızı gibi ikram etti.
Yani Yüce Allah, Sevgili Rasûlʼünü;
Canlı-cansız bütün varlıklara; taşa ve toprağa, ırmağa ve denize, yerlere ve göklere, zamana ve mekâna, hayvânâta ve nebâtâta, bilhassa da insanoğluna sonsuz bir rahmet olarak lûtfetti. Hidâyet, bereket, şefkat, merhamet ve kurtuluş vesîlesi eyledi. Hakîkaten Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
Öyle bir rahmettir ki, Cenâb-ı Hak tarafından bütün dimağlara ve gönüllere ebedî bir âb-ı hayat ve sonsuz bir feyiz menbaı olarak ihsan buyrulmuştur. Öyle bir rahmettir ki, Allâh’ın en sevgili kulu ve nebîler silsilesi içinde Mîrâc ile şereflendirdiği yegâne Rasûlʼüdür. Öyle bir rahmettir ki, kâinat manzûmesi Oʼnun nûrundan husûle gelmiş, her varlık O’nun hürmetine yaratılmış ve O’na olan muhabbeti bereketiyle Hak katında kıymet kazanmıştır.
O OLMASAYDI KÂİNAT OLMAZDI
Öyle bir rahmettir ki, ilk insan ve ilk peygamber Âdem -aleyhisselâm-’ın tevbesine Oʼnun hürmetine icâbet olunmuştur. Hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere:
“Âdem -aleyhisselâm- cennetten çıkarılmasına sebep olan zelleyi işlediğinde, hatâsını anlayıp:
«–Yâ Rabbî! Muhammed hakkı için Sen’den beni bağışlamanı diliyorum.» dedi. Allah Teâlâ (her şeyi çok iyi bildiği hâlde biz kullarına da mâlûm olsun diye):
«–Ey Âdem! Henüz yaratmadığım hâlde Muhammed’i sen nereden bildin?» buyurdu.
Âdem -aleyhisselâm-:
«–Yâ Rabbî! Sen beni yaratıp bana rûhundan üflediğinde başımı kaldırdım, Arş’ın sütunları üzerinde; “Lâ ilâhe illâllâh, Muhammedü’r-Resûlullâh” cümlesinin yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki Sen, zâtının ismine ancak yaratılmışların en sevimlisini izâfe edersin!» dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ:
«–Doğru söyledin ey Âdem! Hakîkaten O, Bana mahlûkâtın en sevgili olanıdır. O’nun hakkı için Bana duâ et. (Mâdem ki duâ ettin), Ben de seni bağışladım. Şâyet Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım!» buyurdu.”
Bu itibarla Fahr-i Kâinât Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
Zelle: Peygamberlerden ender olarak sâdır olan ve Hakkʼın rızâsına muvâfık düşmeyen, gayr-i irâdî (kasıtsız) hatâ ve yanılmalardır. Fakat bunların da pek çok hikmeti vardır. Nitekim peygamberler de zelle işlemek sûretiyle beşerî acziyeti tatmışlardır. Böylece kusursuzluk ve mutlak üstünlüğün yalnızca Cenâb-ı Hakkʼa âit olduğu, peygamberlerin bile Hakkʼın huzurunda âciz birer kul oldukları bütün insanlığa îlân edilmiştir. Ayrıca işledikleri zelleler sebebiyle peygamberler, günahtan nedâmet, tevbe ve istiğfar husûsunda ümmetlerine örnek olmuşlardır.
Öyle bir rahmettir ki, O olmasa bütün âlemler ıssız çöllere dönerdi. Öyle bir rahmettir ki, nerede bir güzellik varsa, O’nun nûrundan bir akis taşır. Zira O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır. Âlemde bir çiçek açmaz ki, O’nun nûrundan olmasın! O ki, hiç solmayan, aksine gün geçtikçe tazelik ve tarâveti daha da artan, serâpâ nurdan ibâret bir gonca-i ilâhîdir.
Öyle bir rahmettir ki, O’nun kadr u kıymetini bizzat Allah Teâlâ anlatıyor. Hem de O’na salât ederek… Öyle bir rahmettir ki, hidâyet rehberimiz Kur’ân-ı Kerîm, Oʼnun pâk kalbine indirilmiştir. Kurʼân, nasıl ki “kelâm”da tecellî eden ilâhî bir mûcize ise, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de “insan”da tecellî eden eşsiz bir sanat hârikasıdır.
SAÂDET-İ EBEDİ UFUKLARINA KANAT ÇIRPMAK
İşte O Rahmet Peygamberi’nin nübüvvet kanatları altında bütün âlemler gerçek huzuru tattı. Gaflet ve cehâlet dehlizlerinde isyan dumanları ile boğulan insanlık, O’nun açtığı ilim, irfan, hikmet ve hakîkat yollarından ebedî saâdet ufuklarına kanat açarak taze hayat nefesleri almaya başladı. Taşlaşmış vicdanlar, O’nun mübârek ellerinde hamur gibi yumuşayarak yepyeni bir kıvam kazandı. Kir-pas içinde perişan olmuş kalpler, O’nun billur pınarında yıkandı, yıkandı ve tertemiz, nurlu birer aşk ve muhabbet tecellîgâhı hâline geldi.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîb-i Hüdâ Hz. Muhammed Mustafa, Erkam Yayınları