Hz. Muhammed (s.a.v.) Kur'ân'ı Nasıl Okurdu?

Peygamber Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i nasıl okurdu? Cenâb-ı Hakk’a nasıl duâ ederdi?

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.” (Enfâl, 2) Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:

“Kıyâmet gününde Kur’ân ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’ân ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’ân’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafa için birbiriyle yarışırlar.” (Müslim, Müsâfirîn 253; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 5)

RESÛLULLLAH NASIL DUÂ EDERDİ?

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i düşünerek okurdu. Bazen sabaha kadar sadece bir âyet üzerinde düşündüğü olurdu. Bir gece “Onlara azab edersen zâten onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan elbette sen güç ve kudret sahibi, her şeyi yerli yerince yapansın” (Mâide, 118) âyetine takılıp kaldı. Ardından da Cenâb-ı Hakk’a yalvararak ümmetine şefaat etme yetkisini aldı. (Müslim, Îmân 346; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 149, 156; )

Hz. Ebûbekir’in kızı Esmâ’ya, torunu Abdullah:

“Nineciğim!” diye sordu.

“Hz. Peygamber’in sahâbileri Kur’ân okudukları zaman ne yaparlardı?” Esmâ şu cevabı verdi:

“Aynen Kur’ân-ı Kerîm bahsettiği gibi, gözlerinden yaşlar dökülür, vücutları ürperirdi.” (Beyhakî, Şuabü’l-îmân (Zağlûl), II, 365)

Sevgili Peygamberimiz Kur’ân okurken, Allah’ı tesbih etmekten söz eden âyetlere gelince, Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ederdi. (O’nun yüceliğine yakışmayan sıfatların kendisinde bulunmadığını söylerdi.) Allah’tan dilekte bulunmakla ilgili âyetlere gelince, Cenâb-ı Mevlâ’ya dileğini sunardı. Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden âyetleri okuyunca O’na sığınırdı. (Müslim, Müsâfirîn 203; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 25; ) Allah’ın elçisi Kur’ân-ı işte böyle yaşayarak okurdu.

Hz. Âişe Peygamberimiz’in en dikkatli talebesiydi. Kur’ân okumayı da ondan öğrenmişti. O’da Allah’ın kitabını, Resûl-i Ekrem gibi düşünerek okurdu. “Rabbimiz lütfetti de iliklere kadar işleyen azaptan bizi korudu” (Tûr, 27) âyetini okurken “Allah’ım! Bana da lutfeyle, beni de o kavuran ateşten koru!” diye duâ ederdi. (Abdürrezzak, el-Musannef (A’zamî), II, 451; İbn Ebû Şeybe, el-Musannef

(Hût), II, 25)

Peygamber Efendimizin hizmetkârı Enes ibni Mâlik, Kur’ân-ı Kerîm’i hatmettiği zaman ailesini toplar, onlarla birlikte dua ederdi. (İbn Ebû Şeybe, el-Musannef (Hût), VI, 128)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.