Hz. Muhammed'in (s.a.) Peygamberliğinin İspatı
Hz. Muhammed'in peygamberliğinin ispatı nedir? Efendimize neden El-Emin dendi?
Bir peygamberin peygamberliğini ispat, ancak hiç şüphe taşımayan kesin bir delille mümkün olabilir. Bu kesin delil de, ya onun gösterdiği mucizeyi duyu organlarıyla idrak etmek yahut kesin bilgi ifade eden mütevâtir bir haberle o mucizeden haberdar olmaktır. Günümüzde bu deliller ancak Hz. Peygamber için geçerlidir. Önceki peygamberlerin mucizeleri kendi dönemlerinde yaşayan insanlar tarafından gözlenmiştir. Hz. Peygamber’in ise, başta Kur’an mucizesi olmak üzere, pek çok mucizesi bize tevatür yoluyla ulaşmıştır. O’nun peygamberliği bizce kesin bir delille sabit olduğundan, O’nun peygamberliğini haber verdiği herkesin, Allah’ın elçisi olduğunu kesinlikle kabul ederiz.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem sadece Arap toplumuna ve Hicaz bölgesine değil, bütün insanlığa gönderilmiştir. O’nun getirdiği dinin hükümleri evrenseldir. Bu konuda bir ayette “Biz seni insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik...”[1] buyrulmuştur.
EL-EMİN
Hz. Muhammed’in sallallahu aleyhi ve sellem peygamberliği naklî delillerin yanında aklî delillerle de ispat edilmiştir.
O’nun üstün ahlakı ve örnek davranışları ile ilgili olarak anlatılanlar değerlendirilecek olursa, böyle üstün niteliklerin, ondan önce de sonra da kimsede bir araya gelmediği anlaşılır. O, bu nitelikleri hayatı boyunca korumuş, kendisine karşı çıkanlar bile onda eleştirilecek bir taraf bulamamışlardır. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, insanların o derecede güvenini kazanmıştı ki, amansız bir düşmanı olan Ebû Cehil bile O’na günün birinde:
“–Ey Muhammed! Ben sana sen yalancısın, demiyorum. Fakat şu getirdiğin dâvetini istemiyorum...” demişti.
İşte sadece bu yönü bile O’nun peygamberlik iddiasını destekleyen çok güçlü bir aklî delildir. Diğer taraftan Müslüman olmayan bazı ilim adamlarının bile Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi vesellem)’in eşsiz faziletlerini itiraf etmeleri onun harikulâde bir şahsiyet olduğunun delillerinden biridir. Buna La Fayette’i örnek verebiliriz. 1789 büyük Fransız ihtilâlinin fikrî temellerini hazırlayanlardan biri olan bu filozof, meşhur “İnsan Hakları Beyannamesi” yayınlanmadan, bütün hukuk sistemlerini araştırdı. Sonunda İslâm hukukunun üstünlüğünü görerek hayret içinde şöyle haykırmıştır:
“−Ey şanlı Muhammed! Adalette öyle bir zirveye ulaşmışsın ki, kimsenin o seviyeyi aşması bugüne kadar mümkün olamamış ve bundan sonra da olamayacaktır!..”[2]
[1] Sebe sûresi, 28. ayet
[2] Bkz. Kâmil Mîras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1972, IX, 289.