Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Çok Evlilik Yapmasının Sebebi Nedir?

Hz. Peygamberʼin (s.a.s.) çok evlilik yapmasının sebepleri ve hikmetleri nelerdir?

Câhiliye devrinde kadınlar, hanımlık haysiyetini rencide eden, insanlık dışı bir muâmele görüyorlardı.

Fâhişe olurlar endişesiyle kız çocukları, merhametsizce diri diri toprağa gömülüyordu. Kadın ve kızlar, bir eğlence âleti gibi görülerek aşağılanıyordu.

İşte Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz böyle bir toplum içinde, Cenâb-ı Hakkʼın emir ve tâlimatları istikâmetinde bir “hanımlar hukuku” tesis etti. Kadın, toplumda iffet ve fazîletin bir timsâli oldu. Annelik müessesesi, şeref buldu.

“Cennet annelerin ayakları altındadır!” hadîs-i şerîfindeki iltifât-ı Muhammediyye ile de kadın, lâyık olduğu değere kavuştu.

PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EVLİLİK YAPMASININ NEDENLERİ

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurdular:

“İki zayıf kimsenin, yani yetimle kadının hakkını zâyî etmekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.” (İbn-i Mâce, Edeb, 6)

“Bir mü’min, hanımına buğzetmesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ, 61)

Çünkü hakîkatte kadın, buğza müstahak bir dikenlik değil, aşk ve muhabbete lâyık bir gülistandır. Ona dâir sevgi de bizzat Allah tarafından bahşedilmiştir. Nitekim Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem bu hususta da şöyle buyurmuşlardır:

“Bana dünyanızdan, (sâliha) kadın ve güzel koku sevdirildi; namaz da gözümün nûru kılındı.” (Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10; Ahmed, III, 128, 199)

Bu nebevî beyan, sâliha kadının Hak katındaki ulvî mevkiini göstermektedir. Yani sâliha kadını Cenâb-ı Hak sevmiş, Rasûlʼüne de sevdirmiştir.

Bu sebeple kadının Hazret-i Peygamber’e sevdirilmesi hususu, gaflet gözüyle değerlendirilmemelidir. Zira bu sevgi, Cenâb-ı Hakk’ın fıtrata koyduğu ve ancak ilâhî sevgiye âmâde bir muhabbet basamağıdır. Dolayısıyla aslâ kadına karşı süflî bir düşkünlük değil, aksine onlara hak ettikleri ulvî değeri vermektir. İnsanlık tarihinde kadın, böyle yüksek bir kıymete, ancak İslâm’ın yüce iklîminde nâil olabilmiştir. İslâm dışında kadına değer verdiğini iddia eden bütün sistemler, ona sadece bir vitrin malzemesi olarak kıymet vermekte, arka plânda ise kadını ancak ekonomik ve nefsânî bir metâ olarak kullanıp ezmekte ve tüketmektedir. Bu itibarla günümüzde de kadına bakış açısı, İslâm’ın ulvî zemininde ele alınmalı ve gerçek mecrâsına oturtulmalıdır.

Hazret-i Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in evliliklerinin hiçbirinde nefsânî bir temayül ve düşkünlük görmek mümkün değildir. O hiçbir kıza gençliğinde de tâlip olmamış ve kendisine tâlip olan, 40 yaşında, çocuklu, dul bir hanım olan Hazret-i Hatice ile evliliği kabul etmiş, ömrünün en zinde yıllarını onunla yaşamıştır. Ondan sonraki evlilikleri, yaşlılık zamanlarına denk gelir. (54 yaşından sonra.) Bunların hiçbiri kendi arzusuyla değil, bütünüyle ilâhî emir ve tâyinle gerçekleşmiştir. Üstelik bu evliliklere mazhar olan annelerimizin çoğu yaşlı, çocuklu ve çâresiz kimselerdir. Efendimizʼin bu evlilikleri vesîlesiyle pek çok kavim ve kabîle ile akrabalık bağı tesis edilerek İslâmʼın yayılması hızlanmış, ayrıca dînin hanımlara daha kolay öğretilmesi temin edilmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîbi Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EVLİLİK YAPMASININ HİKMETLERİ

Peygamberimizin Çok Evlilik Yapmasının Hikmetleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.