Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hayatından Kesitler

Resûl-i Ekrem Efendimiz, kısa zamanda dünyada hiçbir kralın ulaşamayacağı derecede imkânlara kavuştu.

İdeal bir mürebbî olarak insanların kalplerini fethetti. Buna rağmen O Azîz Peygamber, ayaklarının altına serilen dünya nîmetlerinin hiçbirine iltifat etmedi. Eski mütevâzı yaşayışına devam etti. Önceki gibi, kerpiçten yapılmış odasında sâde ve fakir bir şekilde yaşadı. Hurma yaprağıyla doldurulmuş bir şilte üzerinde uyudu. Basit elbiseler giydi. En zayıf insanın hayat tarzının bile altında yaşadı. Bâzen yiyecek hiçbir şey bulamadığı oldu. Yine de Rabbine şükrederek açlığını bastırmak için karnına taş bağladı. Bütün günahları affedilmiş olduğu hâlde, gözyaşları içinde tevbe, şükür ve niyazlarına devam etti. Gecelerini, ayakları şişinceye kadar namaz kılarak geçirdi. Mazlumların imdâdına yetişti. Yetimlerin, kimsesizlerin, gariplerin tesellîsi oldu. O, emsalsiz büyüklüğüne rağmen, en âciz insanlarla bizzat meşgûl oldu. Hattâ onlara, engin şefkat ve merhametiyle daha ziyâde kol-kanat gerdi.

DÜNYA MEYLİNE MEYDAN VERMEMEK

Târihin bir benzerine daha şâhid olmadığı büyük bir fâtih olarak Mekke-i Mükerreme’ye girerken, muzaffer bir kumandanın gururuyla ve zafer işâretleriyle değil, devesinin üzerinde secdeye kapanmış vaziyette ve bir şükür edâsı içinde idi. En küçük bir benlik tezâhürüne ve dünya meyline meydan vermemek için sık sık:

“Allâh’ım! Gerçek hayat, ancak âhiret hayatıdır!” niyâzında bulunuyordu. (Bkz. Buhârî, Rikâk, 1; Vâkıdî, II, 824) Yine o gün Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in huzuruna bir kişi gelmişti. Adamcağız, Allah Rasûlü’nün maddî ve mânevî heybetinden dehşete kapılıp titremeye başladı. Onun bu hâlini gören Rasûlullah (s.a.v.), gâyet yumuşak ve tatlı bir lisanla:

“–Sâkin ol, sıkılma! Ben bir hükümdar değilim. Ben Kureyş kabîlesinden, kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!” buyurdu. (İbn-i Mâce, Et‘ime, 30; Hâkim, III, 50/4366; Beyhakî, Delâilü’nsNübüvve, V, 69)

EN FAZÎLETLİ İBADET HANGİSİDİR?

Zira insanı yücelten ve hakîkate en fazla yaklaştıran şey tevâzûdur. Tevâzû, kulluğun kıvam bulduğu bir haslettir. Hazret-i Âişe c vâlidemiz şöyle buyurur: “Siz en fazîletli ibadetten gâfil kalıyorsunuz; o da tevâzûdur!” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 131/34739; Beyhakî, Şuab, X, 460/7798)

Allah Rasûlü (s.a.v.) dâimâ kendisinin de âciz bir kul olduğunu bildirir ve hâlini şöyle îlân ederdi: “Ben de sizler gibi bir insanım. (Ancak sizden farklı olarak sadece) bana vahiy geliyor!..” (el-Kehf, 110) “Bana «Allâh’ın kulu ve Rasûlü» deyiniz!” (Buhârî, Enbiyâ, 48)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fahr-i Âlem - Habîb-i Hüdâ Hz. Muhammed Mustafâ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.