Hz. Musa’nın (a.s.) Allah’a Teslimiyeti

Kıssâlar

Hz. Musa’nın (a.s.) Allah’a tam teslimiyetini anlatan kıssa.

Rivâyetlerde bildirildiği üzere Cenâb-ı Hak, Mûsâ -aleyhisselâm-’ı Firavun’a gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu:

Firavun’a git; çünkü o iyice azdı...” (Tâhâ, 24)

Mûsâ -aleyhisselâm-, âile efrâdını ve davarlarını zâhirde emânet edeceği bir kimse bulunmadığından:

“–Yâ Rabbî! Ev halkım ve davarlarım ne olacak?” dedi.

Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, «muhafaza edenlerin en hayırlısı» olduğunu hatırlatarak şöyle buyurdu:

“–Ey Mûsâ! Ben’i bulduktan sonra başka ne istersin? Sen Ben’im emrimi edâya koş! Bana bağlan ve teslîmiyet göster! İstersem, kurdu koyunlarına çoban eder ve meleklerimi de âilene muhâfız kılarım.

Ey Mûsâ! Nedir bu düşündüğün? Anan seni denize attığı zaman seni kim kurtardı? Bundan sonra seni anana tekrar kim kavuşturdu? Sen hani, birini kazâ ile öldürmüştün de Firavun seni aramaya koyulmuş ve öldürmeye azmetmişti; o vakit seni ondan kim muhâfaza etti?”

Mûsâ -aleyhisselâm- bu söylenenleri hem dinliyor, hem de her cümlenin sonunda:

“Sen, Sen, Sen Yâ Rabbî!..” diyordu.

KISSADAN HİSSE:

Elbette ki Mûsâ -aleyhisselâm- bütün peygamberler gibi teslîmiyetin zirvesinde idi. Ancak peygamberler insanlara birer örnek şahsiyet olduğundan Cenâb-ı Hak, bizler için mühim olan bazı hususları onlar üzerinde tecellî ettirir ve böyle durumlarda nasıl davranacağımıza işâret buyurarak gönülleri irşâd eyler. Nitekim bu kıssada da anlatılmak istenen, bütün âlemlerin sahibi ve Rabbi olan Allah Teâlâ’nın emirleri karşısında hiçbir beşerî mâzeretin geçerli olmayacağını beyandır. Çünkü O’nun emrini yerine getirmeye azmedenlerin ihtiyaç duyacağı her türlü yardım, ihsân ve muhâfazaya yegâne kâdir O’dur. Eğer kul ihlâs ve samîmiyetle Hakk’ın rızâsına râm olarak emirlerini îfâya gayret gösterirse, O’nun her hâlükârda kendisine yâr ve yardımcı olduğunu müşâhede eder. Nitekim o Hâfız-ı Mutlak, Mûsâ -aleyhisselâm-’ı Firavun’un sarayında büyütmüş, İbrâhîm -aleyhisselâm-’ı Nemrûd’un ateşleri ortasında gülistâna garketmiş, Ashâb-ı Kehf adı verilen sâlih gençleri üç yüz küsur sene bir mağarada uyku hâlinde zâlimlerin şerrinden muhâfaza etmiş ve Muhammed Mustafâ -aleyhissalâtü vesselâm-’ı da nice tehlikelerden sıyânet etmiş, husûsiyle Sevr Mağarası’nda O’nu, düşmanlarının gözlerinden gizlemiştir. Şâir ne güzel söyler:

Kimseden ummam inâyet, hâfızım olsun Hudâ,

Ben tevekkül eylerem: «Fallâhü hayrun hâfizâ»[1]

 Seyrî

Dipnot:

[1] Yûsuf, 64: "Allah en hayırlı muhafaza eden ve koruyandır."

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları