Hz. Musa'nın (a.s.) Asası Neye Dönüştü?

Sorularla İslam

Hz. Musa'nın (a.s.) asası neye dönüştü? İlahi kudretin bir tezahürü olan bu mucize, ayetlerde nasıl anlatılıyor? İşte Hz. Mûsâ’nın (a.s.) asasının neye dönüştüğüne dair Kur’an ayetleri…

Kur’an-ı Kerim’de Hz. Mûsâ’nın (a.s.) asasının neye dönüştüğü şöyle geçmektedir...

HZ. MUSA'NIN (A.S.) ASASI NEYE DÖNÜŞTÜ?

“…Mûsâ asasını yere attı. O hemen apaçık bir yılan (ejderha) oluverdi!” (Âraf sûresi, 107)

“Mûsâ da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla sürünen bir yılan olmuş!” (Tâhâ sûresi, 20)

“...Mûsâ asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!” (Şuârâ sûresi, 32)

“Asânı at! Musa (asâyı atıp) onu yılan gibi deprenir görünce dönüp arkasına bakmadan kaçtı. (Kendisine dedik ki): Ey Musa! Korkma; çünkü benim huzurumda peygamberler korkmaz.” (Neml sûresi, 10)

“Ve «Asânı at!» (denildi). Musa (attığı) asâyı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. «Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın» (buyuruldu).” (Kasas sûresi, 31)

TEFSİR:

Aşağıda, Kasas sûresinin 31. ayetinin tefsiri yer almaktadır:

  1. Mûsâ oraya varınca, o mübârek yerdeki vâdinin sağ tarafından, oradaki ışıyan ağaçtan kendisine şöyle nidâ edildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi Allahım!”
  2. “Asanı yere at!” Mûsâ asâyı yere atıp onun çevik bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı. Ona şöyle buyruldu: “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma! Çünkü sen artık güvendesin!”
  3. “Elini de koynuna sok; kusursuz ve lekesiz olarak bembeyaz çıksın. Korkudan kanat gibi açılan kollarını kendine doğru çek. İşte bu ikisi, Firavun ile onun ileri gelen adamlarına göstermen için Rabbin tarafından sana verilmiş iki mûcizedir. Çünkü onlar, iyice yoldan çıkmış bir topluluktur.”

Hz. Mûsâ’ya (a.s.) vahyin geldiği yer, “mübârek bir bölge” olarak isimlendirilmiştir. Çünkü Allah Teâlâ’nın âyet ve nurları orada ortaya çıkmış; Mûsâ (a.s.)’ın peygamberliği ve Cenâb-ı Hak ile konuşması burada vuku bulmuştur. Bu sebeple ona “Mukaddes Tuvâ Vâdisi” denilmiştir. (bk. Tâhâ 20/12) “Vâdinin sağ tarafı”, Mûsâ (a.s.)’ın gidiş istikâmetine göre sağ taraftır. Veya vâdinin en uygun kıyısı demektir. “Ağaç” ise Allah Teâlâ’nın konuşmasının tecelli ettiği yer olmuştur. Allah Teâlâ, o ağaçtan Hz. Mûsâ’ya (a.s.) seslenmiştir.

Cenâb-ı Hak, Hz. Mûsâ (a.s.)’ı peygamberlikle vazifelendirip azgın Firavun’a göndermeden önce iki mühim mûcizeyle takviye etmiştir. Bunların biri, elindeki asânın çevik kıvrak kocaman bir yılana dönüşmesi idi. Bu mûcizeyi gördüğü zaman Hz. Mûsâ (a.s.) bizzat kendisi çok korkmuş, kollarını açarak koşmaya başlamış, bir defa bile olsun dönüp bakmaya cesaret edememişti. Daha sonra gelen “kollarını kendine doğru çek” ikazı bu manzarayı resmetmektedir. İkincisi de koynuna sokup çıkardığı elinin bir hastalık sebebiyle değil, tamâmen kusursuz bir halde bembeyaz, ışıl ışıl çıkmasıydı. (bk. A‘râf  7/107-108; Tâhâ 20/19-23)

Hz. Mûsâ’ya (a.s.) başlangıçta bu iki mûcizenin verilmesinde iki önemli mesaj vardı:

›  Kendisiyle konuşan varlığın aslında, bütün kâinatın hâkimi, Rabbi ve Hâlık’ı olan varlıkla aynı olduğuna kesinlikle kâni olması.

›  Kendisine tevdi edilen bu tehlikeli vazîfeyi ifa etmek üzere Firavun’un huzuruna silahsız değil, aksine iki güçlü silahla çıkacağına iyice kâni olması. İşte Hz. Mûsâ (a.s.) bu mûcizeleri, iyice günaha dalıp yoldan çıkmış olan Firavun ve avânesine gösterecek, bunlarla peygamberliğini ispat edip onları hak yola çağıracaktı.

Burada Hz. Mûsâ (a.s.) ile Peygamberimiz (s.a.s.) arasındaki derece farkına işaret eden bir inceliğe yer vermek gerekir: Hz. Mûsâ (a.s.) Tur dağında Rabbinin kendine hitabından sonra düşmanı üzerine Musallat kılacağı kocaman bir yılan mûcizesi ile döndü. Peygamberimiz (s.a.s.) ise İsrâ ve Miraç gecesi göklere yükseltilip kendisine vahyolunanlar vahyolunduktan sonra en büyük münâcat olan namaz hediyesi ile döndü. Ona:

“- Ey Nebî! Selam, Allah’ın rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun!” diye hitap edilince O (s.a.s.) buna:

“- Selam bizim üzerimize ve Allah’ın sâlih kulları üzerine olsun!” mukâbelesinde bulundu. (Kuşeyrî, Letâifü’l-işârât, II, 438; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, XI, 46)

Kaynak: kuranvemeali.com