Hz. Nuh’un (a.s.) Gemisi Hangi Dağa Oturdu?

Hz. Nuh’un (a.s.) gemisi, Tufan’dan sonra nereye/hangi dağa oturdu? Tufan sonrası geminin konduğu yer, Kur’an’da şöyle belirtiliyor...

Kur’ân-ı Kerîm’e göre Hz. Nûh’un (a.s.) gemisinin Tûfan’dan sonra üzerine oturduğu yer, Cûdî Dağı’dır. 

HZ. NUH’UN (A.S.) GEMİSİ TUFAN SONRASI NEREYE OTURDU?

Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:

“(Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının)  üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.” (Hud sûresi, 44)

Hud Suresinin 44. Ayetinin Tefsiri

Hz. Nûh’un (a.s.) gemisi dalgalar arasında ne kadar zaman kaldı? Bu sorunun cevabı da kesin olarak bilinmemektedir. Hz. Nûh (a.s.) zamanından beri semavî dinlerde makbul bir gün olarak değerlendirilen âşûrâ gününün önemine işaret eden Taberî’nin naklettiği bir rivayete göre Hz. Nûh (a.s.) Receb ayının ilk gününde gemiye binmiş, altı ay sonra Muharrem ayının 10’unda âşûrâ günü gemi Cûdî denilen dağda karaya oturmuştur (XII, 47; âşûrâ hakkında bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Aşûra”, DİA, IV, 24). Ancak bu konuda da en güvenilir yol Kur’an’ın verdiği bilgilerle yetinmektir. Hz. Nûh’un (a.s.) gemisi Allah’ın dilediği kadar su üzerinde kaldıktan sonra yüce Allah göklere suyunu tutmasını, yerlere de suyu çekmesini emretti. Böylece sular çekildi, hüküm yerini bulmuş oldu, gemi Cûdî Dağı’nda karaya oturdu, Hz. Nûh’un (a.s.) duasında istediği gibi yeryüzünde yürüyen bir tek kâfir kalmamak üzere tamamı yok olup gitti. Âyetteki “zalimler” ifadesinden kavmin helâk oluş sebebinin zulüm yani Allah’a ortak koşup putlara tapmak ve peygambere isyan etmek olduğu anlaşılmaktadır.

Üzerinde Hz. Nûh’un (a.s.) gemisinin oturduğu bildirilen Cûdî Dağı, Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türkiye-Irak sınırına 15 km. uzaklıkta, Dicle ırmağının kıyısında bulunan Cizre’nin 32 km. kuzeydoğusunda, Şırnak il merkezine 17 km. mesafededir.

Gerek Cûdî Dağı’nın yapısı gerekse konuyla ilgili tarihî bilgi ve rivayetler, âyette geminin “üzerine oturduğu” bildirilen Cûdî Dağı’nın bu dağ olduğu şeklindeki kanaati destekler mahiyettedir (bilgi için bk. Hikmet Tanyu, “Cûdî Dağı”, DİA, VIII, 79). Kitâb-ı Mukaddes’e göre gemi Ararat (Ağrı) dağına oturmuştur (Tekvîn, 8/4).

Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri, Cilt 3, Sayfa 173.

İslam ve İhsan

HZ. NUH (A.S.) KİMDİR?

Hz. Nuh (a.s.) Kimdir?

NUH KAVMİNİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Nuh Kavminin Özellikleri Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.