Hazret-i Ömer –radıyallâhu anh– buyuruyor:
“En çok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber verendir.”
Tabi bunu usûlüyle haber verir. Samimiyetle haber verdiği zaman tesir eder ona kusurlarını bildirdiği zaman.
Hazret-i Ömer –radıyallâhu anh– halîfe oldu, hutbeye çıktı:
“Cemaat! (Dedi.) İçinizde en hayırlı ben değilim (dedi). Fakat (dedi), bana (dedi), yardımcı olun (dedi). Eğer bir hata işlersem beni îkaz edin.”
Bu sırada bir bedevî kalktı, çölden gelmiş bir bedevî, belki yeni müslüman olmuş:
“‒Ömer! (Dedi.) Hiç merak etme (dedi). Kılıcını çekti, şöyle bir salladı. Hiç merak etme, eğer sen yamulursan (dedi), seni bu kılıcımızla biz doğrulturuz.” dedi.
Ömer –radıyallâhu anh– elini açtı:
“Yâ Rabbi! (Dedi.) Beni îkaz edecek bir ümmet verdin.” buyurdu.
Demek ki kardeşlerimizin de yanlışlarını tenhâ bir yerde, latîf, güzel bir lisanla “قَوْلًا لَيِّنًا (Bkz. Tâhâ, 44)” onları bir îkaz etmemiz lâzım.
Kaynak: osmannuritopbas.com