Hz. Ömer’in (r.a.) Sözleri
Adaleti ve cesareti ile tanınan İslam halifesi, Hz. Ömer’in (r.a.) hikmetli sözleri.
Adaleti, cesareti ve devlet yönetimindeki üstün başarısıyla tanınan Hz. Ömer’in (r.a.) Müslümanlara yol gösterecek sözleri.
HZ. ÖMER’DEN (R.A.) HİKMETLİ SÖZLER
Hz. Ömer (r.a.), halifeliği esnasında şöyle demiştir:
“Fırat’ın kenarında bir kuzu zâyî olsa, bu sebeple Allâh’ın beni hesaba çekmesinden korkarım.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 153.)
***
Hz. Ömer (r.a.) uğradığı suikast sebebiyle ağır yaralandığında kendisine:
“–Yerinize birini tâyin etseniz!” denilmişti. O ise, hak ve adâlette kılı kırk yaran titizliğine rağmen şöyle cevap verdi:
“–Sizin mes’ûliyetinizi sağken üstlendiğim gibi (o mes’ûliyeti) vefat ettikten sonra da mı taşıyayım? Ben yaptığım halîfelikten bir mükâfat beklemiyorum. Bu vazîfedeki sevaplarımla vebâlimin birbirini dengelemesini ne kadar isterim! Ne lehime ne de aleyhime! Yeter ki (ilâhî mahkemede) muâheze edilmeyeyim!” (Müslim, İmâret, 11.)
***
Hz. Ömer (r.a.), Peygamber (s.a.v.) Efendimizin mübârek vücûdunda, yattığı hasırın izlerini görmüş ve içli içli gözyaşları dökmüştü. Fahr-i Kâinât Efendimiz ona niçin ağladığını sorunca da:
“–Yâ Resûlallah! Kisrâ ile Kayser’in ne şekilde yaşadığı mâlûm! Hâlbuki sen, Allâh’ın Resûlü’sün!” karşılığını vermişti. Efendimiz (a.s.) da:
“–Dünyanın onların, âhiretin de bizim olmasını arzu etmez misin, yâ Ömer?” buyurmuştu. (Müslim, Talâk, 31)
***
Halîfe Hz. Ömer (r.a.), bâzen borçlanıyor, sıkıntı içinde hayâtını idâme ettiriyordu. Hazîneden ancak kifâyet miktarı bir tahsisat almayı kabul etmişti ve bununla da zor geçiniyordu. Onun bu mütevâzı hâli sebebiyle, kendisini tanımayan kimseler, onun, müslümanların halîfesi olduğunun farkına varamazlardı.
Ashâbın ileri gelenleri, halîfenin bu hâline dayanamadılar. Maaşını artırmak istediler. Fakat bunu kendisine söylemekten çekindikleri için, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin zevcesi ve aynı zamanda Hz. Ömer’in kızı olan Hafsa vâlidemize başvurdular. Babasına bu teklifi arz etmesini istediler. Hz. Hafsa, ashâbın bu teklifini babasına açtı. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin gün boyu açlıktan kıvranıp karnını doyuracak bir tek hurma bile bulamadığı günlerine şâhid olmuş bulunan Hz. Ömer’in (r.a.), kızı Hafsa’ya (r.a.):
“–Kızım! Resûlullâh’ın yeme-içme ve giyimde hâli nasıldı?” diye sordu.
“–Kifâyet miktarı (ancak yetecek derecede) idi.” cevâbını alınca da sözlerine şöyle devâm etti:
“–İki dost (Hazret-i Peygamber’le Ebû Bekir) ve ben, aynı yolda giden üç yolcuya benzeriz. Birincimiz (Hazret-i Peygamber) makâmına vardı. Diğeri (Ebû Bekir) aynı yoldan giderek birinciye kavuştu. Üçüncü olarak ben de arkadaşlarıma ulaşmak isterim. Eğer fazla yükle gidersem, onlara yetişemem! Yoksa sen, bu yolun üçüncüsü olmamı istemez misin?” dedi. (Şehbenderzâde Ahmed Hilmi, Târih-i İslâm, c. I, s. 367.)
Hz. Ömer’in (r.a.) tek gâyesi, Allâh’ın rızâsı idi. Bu hedefe öyle büyük bir azimle yönelmişti ki, ona ulaşma yolundaki bütün iptilâ ve musîbetler nazarında bir hiç hâline gelmişti. Bu uğurda her türlü çile ve ıztırabı büyük bir sabır, rızâ ve teslîmiyetle karşılıyordu. Allah Rasûlü birçok defa kendisini cennetle müjdelemesine rağmen, bütün hayatını sıkı bir riyâzat hâlinde yaşıyordu.
***
Hz. Ömer’in (r.a.) firâset ve incelik dolu şu ifâdeleri, ne muhteşem bir nasihattir:
“Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız. Konuştuğunda doğru söylüyor mu, kendisine bir şey emânet edildiğinde emânete riâyet ediyor mu, dünya ile meşgul olurken helâl-haram gözetiyor mu, ona bakınız.” (Beyhakî, Sünenü’l-Kübrâ, VI, 288; Şuab, IV, 230, 326)
***
Çalışıp gayret etmeden işi tembelliğe vuran, sonra da; “Biz tevekkül ehliyiz.” diyen kimselere Hz. Ömer (r.a.):
“Siz Allâh’a değil, başkalarının malına güvenen kimselersiniz. Hakîkî mütevekkil; toprağa tohumu attıktan sonra Allâh’a îtimâd edendir!” diyerek ihtarda bulunmuştur. (İbn-i Receb, Câmiu’l-Ulûm, I, 441)
***
Bir gün, bir kimse Hz. Ömer (r.a.) yanında başka birinden övgüyle bahsediyordu. Hz. Ömer (r.a.):
“–Onunla hiç yolculuk, komşuluk veya ticâret yaptın mı?” şeklinde suâller sordu. Adam her seferinde “hayır” cevâbını verince Hz. Ömer (r.a.):
“–Allâh’a yemin ederim ki sen onu tanımıyorsun.” buyurdu. (Gazâlî, İhyâ, III, 312)
***
Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurmuştur:
“Görmediğim sürece sizin bana en sevimliniz, ismi en güzel olanınızdır. Gördüğümde bana en sevimliniz, ahlâkı en güzel olanınızdır. İmtihan ettiğimde sizin bana en sevimli olanınız ise, en doğru sözlünüzdür.” (İbnü’l-Cevzî, Menâkıb, s. 219)
***
“Günah işlemekten vazgeçmek, tevbe ile uğraşmaktan daha kolaydır.”
***
“En çok sevdiğim kimse, bana ayıp ve kusurlarımı haber verendir.” (Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 130)
“Çok konuşan, çok yanılır. Çok yanılanın, hayâ duygusu azalır. Hayâ duygusu azalanın, günah ve harama düşme endişesiyle şüphelilerden sakınma titizliği kaybolur. Şüphelilerden sakınma titizliği kaybolanın, kalbi ölür.”
***
“Gaybı bilme iddiâsı gibi olmasaydı, beş kimsenin cennet ehli olduklarına şâhitlik ederdim:
1) Çok çocuk sahibi (olup şükür ve sabır hâlinde) olan fakir.
2) Kocası kendisinden râzı olan (sâliha) kadın.
3) Mehr-i müsemmâsını (yâni nikâh esnâsında iki tarafın da rızâsıyla tâyin edilen mehrini) kocasına tasadduk eden kadın.
4) Baba ve anası kendisinden râzı olan kişi.
5) Günahından (nefret ederek samîmiyetle) tevbe eden kimse…”
***
“Bütün dostları gezdim, gördüm; dili muhafaza etmekten daha iyi dost göremedim. Bütün elbiseleri gördüm; iffet ve sakınmaktan daha iyi elbise görmedim. Bütün malları gördüm; kanaatten daha iyi mal görmedim. Bütün iyilikleri gördüm; nasihatten daha iyisini görmedim. Bütün yemekleri görüp tattım; sabırdan lezzetlisini görmedim.”
***
“İnsanlarla güzel dostluk kurmak, aklın yarısıdır. Yerinde sual sormak, ilmin yarısı; iyi tedbir almak da yaşamanın yarısıdır.”
***
“Âhiret yanında dünya nedir ki! Ancak tavşanın bir defa sıçraması misâli bir şeydir.” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 152)
***
“Fazla lâkırdıyı terk eden kimseye hikmet bahşedilir. Fazla (tecessüsle) bakmayı terk edenin kalbine tevâzû bahşedilir. Fazla yemeyi terk edene ibâdet lezzeti bahşedilir. Fazla gülmeyi terk edene heybet bahşedilir. Mizahı terk edene izzet bahşedilir. Dünya sevgisini terk edene, âhiret muhabbeti bahşedilir. Başkasının ayıbı ile meşgul olmayı terk edene, nefsinin ayıplarını ıslah etme hâli bahşedilir. (Müteâl, yâni idrak ötesi olan) Allâh’ın keyfiyetinde araştırma ve tecessüsü terk edene, nifaktan kurtuluş bahşedilir.”
***
“On şey, on şeysiz düzelmez: Akıl, iffetsiz; fazîlet, ilimsiz; kurtuluş, korkusuz; sultan, adâletsiz; asâlet ve şeref, edepsiz; ferah, emniyetsiz; zenginlik, sehâvetsiz; fakirlik, kanaatsiz; yücelik, tevâzûsuz; cihâd, tevfiksiz iyileşip düzelmez.”
***
“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz, kusurları bağışlamayan bağışlanmaz, affetmeyen kişi affolunmaz, günahlardan korunmaya çalışmayan kimse de korunup takvâya erdirilmez.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 415, no: 371)
***
“Duâ, semâ ile arz arasında durur. Rasûlullâh’a salevât getirilmedikçe, Allâh’a yükselmez.” (Tirmizî, Vitr, 21)
***
“Bizim çarşımızda dîni(n ticâret kâidelerini) bilen kimseler satıcılık yapsın.” (Tirmizî, Vitr, 21/487)
***
“Yüze karşı övmek, boğazlamak gibidir.” (İbn-i Kuteybe, el-Mesâil, s. 145)
***
Hz. Ömer (r.a.), vâlilerine şöyle yazmıştır:
“Benim katımda en mühim işiniz namazdır. Kim onu koruyup vakitlerine dikkat ederse, dînini korumuş olur; kim de onu yerine getirmeyip yitirirse, dînini de kısa zamanda yitirir.” (Muvatta’, Vukûtu’s-Salât, 6)
***
Kadı Şurayh, Hz. Ömer (r.a.) mektup yazarak nasıl hükmedeceğini sordu. Hz. Ömer (r.a.) cevâben şöyle yazdı:
“Allâh’ın kitabında olanlarla hükmet. Eğer onda bulamazsan Allah Resûlü’nün sünnetiyle hükmet. Allâh’ın kitabı ve Resûlü’nün sünnetinde de bulamazsan sâlihlerin verdiği hükümlerle hüküm ver. Sâlihlerin verdiği hükümler arasında da yoksa istersen devam et hükmünü ver, istersen geri dur. Geri durup hüküm vermemenin senin için daha hayırlı olduğu kanaatindeyim. Ve’s-selâm.” (Nesâî, Kudât, 11/3)
***
“Zenginlik de fakirlik de aynı şekilde birer binektir. Hangisine bineceğime aldırmıyorum.”
***
“En akıllı kimse, insanların hareketlerini en iyi takdîr edendir.”
***
“Bir kimsenin sorduğu sorudan onun akıl seviyesini anlarım.”
***
“Bugünün işini yarına bırakma!”
***
“İş bir kere geri kalırsa artık hiçbir zaman ilerleyemez.”
***
“Şerri bilmeyen, onun tuzağına düşer.”
***
“Dünyaya az meylet ki hür yaşayasın. (Nefsin esâretine düşmeyesin.)”
***
“İnandığınız gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.”
***
“İnsanları düzeltebilmeniz için önce kendinizi ıslah etmeniz gerekir.”
***
“İnsanların en câhili (ve ahmağı), kendi âhiretini başkasının dünyası için satandır.”
***
“Bir iyiliğin şerefi, geciktirilmeden hemen yapılmasındadır.”
***
“Kötü bir işin en gizli şâhidi vicdânımızdır.”
***
“Sırrını gizleyen, kendine hâkim olur.”
***
“Şiddet göstermeksizin kuvvetli, zayıflık belirtmeksizin yumuşak ol.”
***
Hz. Ömer (r.a.) dâimâ şöyle dua ederdi:
“Ey Allâh’ım! Beni ansızın yakalamandan, gaflet içerisinde bırakmandan ve gâfillerden kılmandan Sana sığınıyorum.” diye duâ ederdi. (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 82.)
***
Hz. Ömer (r.a.) Akşamları elindeki kamçısıyla ayaklarına vurur ve; “Bugün (Allah için) ne yaptın ey Ömer?” diye kendisini hesâba çekerdi. (İhyâ, c. IV, s. 728.)
***
“Hesâba çekilmeden evvel kendinizi hesâba çekiniz. En büyük arz (Allah Teâlâ’nın huzûruna çıkarılıp O’na arz edileceğiniz gün) için (sâlih ve güzel amellerle) hazırlanınız. Şüphesiz dünyadayken nefsini hesâba çeken kimse için kıyâmet günündeki hesap hafif olacaktır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459.)
***
“Cehennemi çok zikredip hatırlayın. Zira onun harareti pek şiddetli, derinliği çok fazla ve kamçıları da demirdendir.” (Tirmizî, Cehennem 2/2575.)
***
“İdâreci olmadan önce dînî ilimleri öğreniniz!” (Buhârî, İlim, 15; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, II, 236.)
***
“Seni ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olma! Düşmanından uzak dur! Dostundan da bâzı şeylerini gizle, ancak emîn olursa o başka. Bir toplumda emîn bir kimseye hiçbir şey denk olamaz. Günahkâr ve kötü kimseyle beraber bulunma, çünkü o sana günahlarını öğretir. Ona sırrını da açma! İşlerin hususunda, Allah’tan korkan kimselerle istişare et!” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 147.)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 253