Hz. Osman'dan Hikmetli Sözler ve Nasihatler

GÜZEL SÖZLER

Peygamber Efendimizin (s.a.v) damadı ve 3. İslam Halifesi Hz. Osman'dan (r.a) hikmetli sözler ve nasihatler...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)

Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.

Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.

HAZRET-İ OSMAN'DAN HİKMETLİ SÖZLER VE NASİHATLER

Şehîd edilen halîfenin son sözleri şu duâ oldu:

“Allâh’ım! Ümmet-i Muhammed’i bir ve beraber kıl!”

SÂLİHLERİN ALÂMETLERİ

  • Beş şey vardır ki, bunlar müttakîlerin (sâlihlerin) alâmetidir:

Birincisi: Dînini güzelleştirme husûsunda istifâde edeceği kişilerle oturup kalkmak.

İkincisi: Diline hâkim olmak ve iffetini muhafaza etmek.

Üçüncüsü: Dünyadan büyük bir nasîbe nâil olduğunda onun vebâl olabileceğini düşünmek, din husûsunda küçük bir şey elde ettiğinde ise bunu büyük bir ganîmet bilmek.

Dördüncüsü: Haram karışabileceği korkusuyla midesini helâl ile tıka basa doldurmaktan sakınmak.

Beşincisi: Bütün insanları kurtulmuş, kendisini de helâke yaklaşmış biri olarak görmek. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 20)

 

ALTI KORKU

  • Gerçek mü’min altı çeşit korku içindedir:

Birincisi: Îmânını kaybetme korkusu.

İkincisi: Kıyâmet günü kendisini rüsvâ edecek şeylerin melekler tarafından yazılması korkusu.

Üçüncüsü: Amelinin şeytan -aleyhi’l-la‘ne- tarafından boşa çıkarılması korkusu.

Dördüncüsü: Ölüm meleği Azrâil’e gaflet içindeyken ve ansızın yakalanma korkusu.

Beşincisi: Dünya ile mağrur olup, âhiretten gafil kalma korkusu.

Altıncısı: Çoluk-çocuğuyla fazlaca meşguliyete dalıp Allah Teâlâ’nın zikriyle yeterince meşgul olamama korkusu. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 25)

 

FÂNÎ ve BÂKÎ

  • Muhakkak ki dünya fânî, âhiret ise bâkîdir.

Fânî olan sizi şımartıp azdırmasın, bâkî olandan alıkoymasın.

Siz, bâkîyi fânî olana tercih ediniz.

  • Dünya sonludur, dönüş Allâh’adır.
  • Allah’tan korkunuz. (İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Mevsû‘a, I, 77)
  • Ecel gelip çatmadan yapabileceğiniz iyiliği hemen yapınız.
  • Dünya tasası kalbe zulmet getirir,
  • Âhiret tasası ise kalbi nurlandırır. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 3)
  • Dünyayı gönlünden çıkaranı Allah sever.
  • Günahları terk edeni melekler sever.
  • İnsanların elindekilere tamah etmeyeni de müslümanlar sever.
    (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 5)
  • Gözü haramdan korumak, ne güzel şehvet perdesidir!

 

MİNBERDE

  • Ey Âdemoğlu!

Unutma ki dünyaya geldiğin günden beri ölüm meleği peşinde dolaşıp durmaktadır. Bir yandan da senin boynundan atlayarak bir başkasını yakalamaktadır. Sen dünyada bulunduğun müddetçe bu böyle devam edecektir.

Ancak bir gün gelecek ki, başkalarının boynundan atlayıp seni yakalayacaktır. Bu hiç beklemediğin bir anda olabilir.

Öyleyse;

  • Dâimâ hazırlıklı ol ve gafil avlanmamaya çalış!

Çünkü ölüm meleği senden asla gafil değildir.

Ey Âdemoğlu!

Bilmiş ol ki eğer sen kendi nefsinden gafil olur ve kendin için hazırlık yapmazsan, elbette ki başkası senin için hazırlık yapmaz.

  • Allâh’ın huzûruna mutlaka varacağını aklından çıkarma ve bunun için de nefsinin hazırlığını görüp onun için rızık temin et!
  • Sakın bu işi başkasına havale edeyim deme! (Ali el-Müttakî, no: 42790)

 

KABRİN BAŞINDA

  • Kulların en hayırlısı;
  • Günahlardan korunan,
  • Allâh’ın Kitâb’ına sımsıkı sarılan,
  • Bir kabre bakınca ağlayan ve şöyle diyendir:

–Bu kabir;

Âhiret menzillerinin ilki,

Dünya menzillerinin sonudur.

Kabir;

  • Kime zorlaştırılırsa, sonrası daha şiddetli olur,
  • Kime de kolaylaştırılırsa, sonrası daha kolay olur.

 

KULLUĞUN LEZZETİ

  • İbâdetin tadını dört şeyde buldum:

Birincisi: Allâh’ın farzlarını edâ etmek.

İkincisi: Allâh’ın haramlarından kaçınmak.

Üçüncüsü: Sevâbını Allah’tan umarak emr-i bi’l-mârufta bulunmak, yani insanlara doğruları anlatmak.

Dördüncüsü: Allâh’ın gazabından korkarak nehy-i ani’l-münker’de bulunmak, yani insanları yanlışlardan sakındırmak. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 14)

GERİ DÖNÜŞÜ YOK!

  • Şerlileriniz başınıza musallat olmadan evvel iyiliği emredip kötülükten sakındırma vazifenizi yerine getiriniz!

Bunu yapmaz da kötüleriniz başınıza musallat olacak olursa artık iyilerinizin yapacağı duâlar da kabul olunmayacaktır. (Ali el-Müttakî, no: 8451)

 

FAZÎLETTEN FARZA...

  • Dört şey vardır ki, zâhiri fazîlet, bâtını ise farzdır:

Birincisi: Sâlihlerle oturup kalkmak fazîlet, onlara uymak farzdır.

İkincisi: Kur’ân okumak fazîlet, onunla amel etmek farzdır.

Üçüncüsü: Kabirleri ziyaret etmek fazîlet, ona hazırlanmak farzdır.

Dördüncü: Hastayı ziyaret etmek fazîlet, ondan vasiyet ve ibret almak ise farzdır. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 14)

 

MÂNEVÎ KÖRLÜK

  • Kul, gözleri gördüğü hâlde Allâh’ın kendisini âmâ olarak diriltmesinden korksun!

Hikmetten anlayana mânâlı bir söz kâfîdir.

Mânen sağır olanlar, zaten hakkı duyamazlar...

 

MÂRİFETİN İŞARETİ

  • Âriflerin alâmetleri şunlardır:
  • Kalpleri korku ile ümit arasındadır.
  • Dillerinden hamd ve senâ eksik olmaz.
  • Gözleri hayâ ve Allah için ağlamakla meşguldür.
  • İradeleri de dünyayı gönüllerinden çıkarma ve Allâh’ın rızâsını kazanma gayretindedir. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 31)

 

VAKTİNDE NAMAZIN BEREKETİ

  • Beş vakit namazı vaktinde kılmaya müdâvim olanlara Allah Teâlâ dokuz kerâmet bahşeder:
  1. Allah onu sever.
  2. Vücudu sıhhatli olur.
  3. Melekler onu korur.
  4. Evine bereket iner.
  5. Yüzünde, sâlihlerin sîmâsı zuhûr eder.
  6. Allah onun kalbini yumuşatır.
  7. Kıyâmet gününde Sırat köprüsünden parlayan şimşek hızıyla geçer.
  8. Allah onu cehennem ateşinden kurtarır.
  9. Allah onu cennette; «Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.» (Yûnus, 62) müjdesine mazhar kıldığı «evliyâullâh»a komşu eyler. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 32-33)

 

ZİYÂN OLUR

  • Şu on şey çok çabuk zâyî olur:
  1. Kendisine sual sorulmayan âlim.
  2. Amel edilmeyen ilim.
  3. Kabul edilmeyen doğru görüş.
  4. Kullanılmayan silâh.
  5. İçinde namaz kılınmayan mescid.
  6. Kendisinden Kur’ân okunmayan mushaf.
  7. İnfakta bulunulmayan mal.
  8. Binilmeyen binek.
  9. Dünyayı arzulayan kişide bulunan zühde dair bilgiler.
  10. Âhiret hazırlığı yapılmayan uzun ömür. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 34)

ŞAŞARIM!

  • Bütün işlerin Allâh’ın emri ile olduğunu bildiği hâlde, elden kaçırdığı bir şey için üzülene hayret ederim.
  • Ölümü bildiği hâlde, (kahkahayla) gülene hayret ederim.
  • Dünyanın geçici olduğunu bildiği hâlde; üstündekilere, dünya malına alâka gösterene hayret ederim.
  • Öldükten sonra dirilecek insanların hesaba çekileceğini bildiği hâlde, mal biriktirene hayret ederim.
  • Cehennemdeki ızdırâbı bildiği hâlde, günah işleyene hayret ederim.
  • Cennet saâdetini bildiği hâlde, tembellik edip istirahat edene hayret ederim.
  • Allâh’ı bildiği hâlde, başkasını zikredene hayret ederim...

 

ÜMMÜ’L-HABÂİS

  • İçkiden sakının, çünkü o bütün kötülük ve çirkinliklerin anasıdır...

Aman içkiden uzak durun, vallâhi îmân ile içki müptelâsı olmak, asla bir arada bulunmaz.

Pek yakında birinin diğerini uzaklaştırmasından korkulur. (Nesâî, Eşribe, 44)

 

ANCAK SANA LÂYIK!

HAZRET-İ Ali -radıyallâhu anh- HAZRET-İ Fâtıma -radıyallâhu anhâ- ile evleneceği zaman, kendi zırhını satılması için pazara göndermişti. Zırhın parasını düğün masrafları için kullanacaktı.

HAZRET-İ Osman -radıyallâhu anh- pazarda HAZRET-İ Ali’nin zırhını tanıdı. Hemen tellâlı çağırarak;

“–Bu zırhın sahibi, buna ne kadar istiyor?” diye sordu. Dört yüz dirhem olduğunu öğrenince zırhı alıp parasını verdi.

Sonra bu zırhı, yanına dört yüz dirhem daha ilâve ederek HAZRET-İ Ali’ye gönderdi ve şöyle buyurdu:

“–Bu zırh, senden başkasına lâyık değildir. Bu dört yüz dirhemi de düğüne harca ve bizi mâzur gör.”

(Ramazanoğlu Mahmud Sâmî, Hz. Osman Zinnûreyn, s. 139)

 

CEHÂLET

  • Cehâlet öyle bir binektir ki;

Ona binen zelil olur,

Onunla arkadaşlık yapan yolunu kaybeder.

  • Gözlerinizi hedefinizden ayırırsanız, mânîleri görmeye başlarsınız.

 

TİLÂVET İŞTİYÂKI

  • Bana dünyadan üç şey sevdirildi:
  • Açları doyurmak,
  • Muhtaçları giydirmek ve
  • Kur’ân-ı Kerim okumak.

(İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 11)

 

  • Zenginliğin saltanatı, şükürdür.

Şükür ise bol bol infâk etmektir.

  • Üzerimden, Allâh’ın kitâbını açıp okumadığım bir gün yahut bir gecenin geçmesini istemiyorum.
  • Eğer kalplerimiz tertemiz olsaydı (yani tezkiye ve tasfiyeyi tamamlamış olsaydık),

Rabbimiz’in kelâmına doyamazdık.

Ben, Mushaf’a bakmadığım bir günün geçmesini çok çirkin görürüm.

 

RÛME KUYUSU

Müslümanlar, Medine’ye hicret ettiklerinde şehirde su sıkıntısı çekmeye başladılar. Medine’deki bütün kuyuların suyu acıydı.

Sadece bir yahudiye ait olan Rûme Kuyusu’nunki tatlı idi. Yahudi, bu kuyunun suyunu satarak geçiniyordu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Rûme Kuyusu’nu, cennette ondan daha hayırlısını kazanmak üzere kim satın almak ve kendi kovasını müslümanların kovalarıyla eşit kılmak ister?” buyurdu.

Yani kuyuyu satın alan, diğer müslümanlarla eşit haklarda ondan istifâde edecekti.

HAZRET-İ Osman, derhâl bu kuyuyu satın almak istedi. Lâkin yahudi kabul etmedi. Sonunda bir gün yahudi, bir gün de müslümanlar kullanmak üzere yarı hissesini satın almaya muvaffak oldu. Daha sonra da tamamını satın aldı. Peygamber Efendimiz, HAZRET-İ Osman’a;

“–İnsanların ondan su içmeleri için (kuyuyu) vakfeder misin?” diye sorunca, o da bu arzuya gönülden icâbet ederek kuyuyu vakfetti. Böylece HAZRET-İ Osman’ın bu himmetiyle Medineli müslümanlar su sıkıntısından kurtuldular.

(Bkz. Buhârî, Müsâkāt, 1, 74; Tirmizî, Menâkıb, 57; İbn-i Sa‘d, I, 392)

Rivâyete göre Osman -radıyallâhu anh-, büyük bir fazîlet daha sergileyerek, kendisinin satın alıp vakfettiği bu kuyudan su alabilmek için herkes gibi sıraya girip beklerdi.

Yine rivâyete göre HAZRET-İ Osman’ın bu eşsiz fedâkârlığı üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“Ey huzûra kavuşmuş nefis! Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön! (Sâlih) kullarımın arasına katıl ve cennetime gir.” (el-Fecr, 27-30) (Süyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, II,195).

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık