Hz. Selman'ın Hikmetli Sözleri

Hazreti Selman -radıyallahu anhanın- hikmetli sözleri...

“Gece olunca insanlar üç hâl üzere olurlar: Kimi lehine olanı yapar, aleyhine olanı yapmaz. Kimi, aleyhine olanı yapar, lehine olanı yapmaz. Kimi de ne lehine ne aleyhine hiçbir şey yapmaz.

Yani bâzı insanlar, diğer insanların gafletini ve gecenin karanlığını fırsat bilir, bundan istifâdeyle kalkar, abdest alıp namaz kılar, geceyi amel-i sâlihlerle ihyâ ederler. İşte bunlar, lehlerine olanı yapmış, aleyhlerine olanı terk etmişlerdir.

Kimileri de, insanların gafletinden ve gecenin karanlığından istifâde ile Allâh’ın haram kıldığı fiilleri işler, nefsânî arzularıyla geceyi ziyan ederler. Bunlar da aleyhlerine olanı yapmış, lehlerine olanı terk etmişlerdir.

Diğer bir kısmı ise sabaha kadar uyumuş, geceyi gafletle geçirmişlerdir. Onlar da ne lehlerine ne de aleyhlerine bir şey yapmamışlardır.”[1]

“Kalp ile cesedin durumu, âmâ ile kötürümün durumu (birbirine yardımcı olması) gibidir. Kötürüm:

«–Şurada bir meyve görüyorum, ama uzanıp alamıyorum. Beni oraya götür de onu alayım.” der. Bunun üzerine âmâ onu kaldırıp götürür. O da, meyveyi koparır, hem kendisi yer, hem de âmâya yedirir.”[2]

MÜMİNİN DÜNYADAKİ HÂLİ

“Bir mü’minin dünyadaki hâli, hekimi yanında olan bir hasta gibidir. Hekim, onun hastalığını da bilir; ilâcını da. Hasta, zararlı bir şey istediği zaman, hekimi ona mânî olur ve:

«–Sakın ha ona yaklaşma; onu alırsan seni helâk eder!» der. Hastalıktan kurtuluncaya kadar onu zararlı şeylerden uzak tutar ve nihâyet ağrıları dinip iyileşir.

İşte mü’minin hâli de böyledir. O, başkalarına verilen dünyalıklardan pek çok şeye kavuşmak ister; fakat Allah Teâlâ onu dâimâ nefsânî arzularından uzaklaştırır, tâ ki bu hâl üzere canını alıp Cenneti’ne koyar.”[3]

[Mekke’de mü’minler zulüm altındaydı ve çok cefâ görüyorlardı. Çeşitli ülkelerde ticaret yapıp bol kazanç elde eden müşriklere bakıp;

“–Kâfirler sereserpe rahat rahat geziyorlar. Bizler ise Cenâb-ı Hakk’a kulluk gayretinde olduğumuz için büyük mahrûmiyetlere mâruz kalıyoruz.” dediler. Bunun üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o, sonra onların varacakları yer Cehennem’dir. O ne kötü varış yeridir!” (Âl-i İmrân, 196-197)[4]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:

“Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık su ile döndüğüne bir baksın!” (Müslim, Cennet, 55)

Mü’minin dünyada karşılaşıp da sabır ve rızâ ile tahammül ettiği sıkıntı ve meşakkatler, ilâhî imtihan îcâbıdır. Cenâb-ı Hak, bunlar vesîlesiyle ya kulunun günahlarını affeder veya mânevî derecesini yükseltir. Dolayısıyla başa gelen meşakkat ve iptilâları sabır ve rızâ ile karşılayabilmek, kâmil kalplerin sanatıdır…]

GİZLİ GİZLİ GÜNAH İŞLEDİYSEN GİZLİ GİZLİ İBADET ET!

“Yapabiliyorsan, çarşı-pazara ilk giren ve oradan en son çıkan kişi olma! Çünkü orası şeytanın savaş alanı olup bayrağını oraya diker.”[5]

“Cenâb-ı Hakk’a karşı gizli gizli günah işlediysen, gizli gizli itaat ve istiğfâr et! Açıktan günah işlediysen, açık açık itaat ve istiğfâr et ki birbirlerini silsinler.”[6]

ÜÇ ŞEY BENİ GÜLDÜRDÜ, ÜÇ ŞEY DE AĞLATTI

“Üç şey beni güldürdü, üç şey de ağlattı. Şunlara güldüm:

  • İnsan dünya için ümitlerle doludur; hâlbuki ölüm onun peşindedir.
  • İnsan gâfil bir şekilde yaşar, hâlbuki kendisinden gâfil kalınmaz, her hâli kaydedilir. Kirâmen Kâtibîn melekleri her an tespit hâlindedir.
  • Bâzı insanlar kahkaha ile gülerler. Hâlbuki gafletleri sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın gazabını mı celbediyor, yoksa O’nu râzı mı ediyorlar bilmezler.

[Nitekim, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, gülmekte olan bâzı insanların yanına varmıştı. Onlara; “–Cennet ve cehennemden bahseden kitap aranızda olduğu hâlde siz gülüyor musunuz?!” buyurdular. Oradakilerden hiçbirini, vefât edinceye kadar bir daha gülerken gören olmadı. (Heysemî, X, 307)]

Şu üç şey de beni ağlattı:

  • Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâb-ı kirâm gibi güzîde ahbâbdan ayrılmak, onların rûhânî ikliminden uzak kalmak,
  • Ölüm ânındaki dehşet verici hâdiseler,
  • Cennet’e mi, yoksa Cehennem’e mi gideceğimi bilmeden Âlemlerin Rabbi’nin huzûruna çıkmak.”[7]

ALLAH İÇİN MÜTEVAZİ OL!

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, nefsânî lezzetleri kökünden söküp atan ölümü çok çok hatırlamamızı emretmektedir.[8] Kıyâmet gününde ise Cenâb-ı Hak, herkese kitabını verip okumasını emredecek ve; “…Bugün hesap sorusu olarak kendi nefsin sana kâfîdir.”[9] buyuracaktır. O gün ilâhî mahkemede eller, ayaklar, deriler, gözler, kulaklar ve yeryüzü konuşacak, velhâsıl dünyada doldurduğumuz kaset o gün yeniden seyrettirilecek.]

“İlim engin bir deryâ, ömür ise kısadır. İlimden, (öncelikle) dîninle alâkalı ihtiyaç duyduğun kadarını al!..”[10]

“Allah için mütevâzı ol! Zira kim Allah için dünyada mütevâzı olursa Cenâb-ı Hak kıyâmet gününde onun kadrini yüceltir.”[11]

“Zâhidin maîşeti ibadettir.”

“Namaz ölçek gibidir, (bir mü’minin Allâh’a yakınlığının ölçüsüdür). Kim ölçüyü tam tartarsa ona da karşılığı tam olarak verilir. Kim de eksik bırakırsa, Cenâb-ı Hakk’ın Mutaffifîn Sûresi’nde ölçüyü eksik tartan hîlekârlara yönelttiği tehdit herkesin mâlûmudur!”[12]

KIYAMET GÜNÜ GÜNAHI EN ÇOK OLANLAR

Selmân -radıyallâhu anh-’ın işaret ettiği âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hîlekârlara yazıklar olsun! Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler! Öyle bir gün ki, insanlar o günde Âlemlerin Rabbi’nin huzûrunda dîvan duracaklardır.” (el-Mutaffifîn, 1-6)]

“Sırat köprüsü kurulur. Onun, usturanın ağzı gibi ince ve keskin olduğunu gören melekler;

«–Yâ Rabbî, bunun üzerinden kimi geçireceksin?!» derler. Cenâb-ı Hak da;

«–Ondan ancak benim istediğim kişiler geçirilecektir.» buyurur.”[13]

“Bu ümmet, ahitlerini bozmaları sebebiyle helâk edilecektir.”[14]

“Kıyâmet günü günahı en çok olanlar, Allâh’ın yasakladığı haram konuşmalara en çok dalanlardır.”[15]

“Bir kişi bir sinek yüzünden Cennet’e girdi. Diğeri de bir sinek yüzünden Cehennem’e atıldı:

Önceki ümmetlerden iki kişi, puta tapan bir kavme uğramışlardı. Onların yanına kim gelirse mutlakâ putlarına kurban kestirirlerdi. Gelenlerden birine:

«–Bir şey kurban et!» dediler. O ise:

«–Yanımda bir şey yok.» dedi.

«–Bir sinek bile olsa kurban et!» dediler. O da bir sinek kurban edip geçti ve Cehennem’e müstahak oldu.

Diğerine de:

«–Bir şey kurban et!» dediler. O ise:

«–Ben Allah’tan başka kimseye kurban kesmem!» dedi. Onu şehîd ettiler, o da Cennet’e girdi.”[16]

Selmân -radıyallâhu anh- namaz kılmak için temiz bir yer arıyordu. Hikmet ehli bir kadın:

“–Önce temiz bir kalp elde et, sonra istediğin yerde namazını kıl!” dedi. Bu söz Selmân -radıyallâhu anh-’ın hoşuna gitti. Kadına:

“–Hikmetli bir söz söyledin!” buyurdu.[17]


[1] İbn-i Asâkir, XXI, 446; Zehebî, Siyer, I, 549-550.

[2] Ebû Nuaym, Hilye, I, 205.

[3] Ebû Nuaym, Hilye, I, 206.

[4] Bkz. Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s. 143; Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, IX, 132.

[5] Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 100.

[6] Hânî, Hadâik, s. 298.

[7] Ebû Nuaym, Hilye, I, 207.

[8] Bkz. Tirmizî, Zühd, 4; Nesâî, Cenâiz, 3.

[9] el-İsrâ, 14.

[10]Ebû Nuaym, Hilye, I, 189.

[11] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 120/34663.

[12] Abdürrazzâk, Musannef, II, 372/3750.

[13] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 59/34195.

[14] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 543/37817.

[15] Ebû Nuaym, Hilye, I, 202.

[16] Ebû Nuaym, Hilye, I, 203.

[17] Ebû Nuaym, Hilye, I, 206.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.