İbadet, İnsanı Cennete Götürür

Mûsâ Topbaş Efendi Hazretleri’nin hayatındaki anahtar kelimelerden biri de hiç şüphesiz ki “tâzim” idi. Ulaştığı mârifet-i ilâhiyyenin netîcesi olarak, Cenâb-ı Hakk’a karşı son derece tâzim ve huşû içinde idi. “İbadet, insanı cennete götürür; tâzimle yapılan ibadet ise insanı Allâh’a götürür.” buyurur, ibadetin feyz ve bereketini çoğu zaman tâzîme bağlardı.

Kul olmanın büyük hazzını ve zevkini yaşar ve bunu sonsuz bir şükür duygusu içerisinde şöyle ifâde ederdi:

“Cenâb-ı Hak bizi, el-hamdü lillâh, kendine kul yapmış, Habîb-i Edîbi’ne ümmet yapmış, bizi bu güzel ve âlî yola sevk etmiş. Bundan büyük bir saâdet mevzuubahis olamaz. Tekrar el-hamdü lillâh…”[1]

İBADETLERİ ŞEVKLE EDA ETMELİ

İbadetleri sadece Allah için ve şevkle edâ etmek gerektiğini de şöyle ifâde buyururdu:

“Bir insan, kul olarak kendini her hususta Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine itaate verirse çok yüksek mertebelere nail olur. Ancak bizler mertebe âşığı da olmayacağız. Cenâb-ı Hak bize neyi emretti ise seve seve yapacağız. Cenâb-ı Hak neyi yasak etti ise seve seve ondan da kaçınacağız. Cenâb-ı Hakk’a kulluğa devam edeceğiz. Devam ettikçe Rabbimiz nice güzel hâlleri bizlere ihsân eder. Böylece Rabbimizin izniyle kendimizi kurtarmış oluruz.”[2]

Mûsâ Efendi namaz için güzelce cübbesini giyer, bembeyaz takkesini takar, en güzel gül kokularından sürer, yakınında bulunanlara da ikram eder, daha sonra da huşû içinde ezanı beklerdi. Seccâdenin olabildiğince düzgün serilmesine dikkat ederdi. Gözü ve gönlü meşgul edecek dağınıklığa izin vermezdi.

EZANA TAZİM GÖSTERMEK

Onun ezana tâzîmi de bir başkaydı. Sünnet’te tavsiye edildiği üzere ezana icâbet eder, onu huzurla dinler ve sonunda huşû içinde ezan duâsını yapardı.

Namaz, tâdil-i erkâna riâyetle edâ edildikten sonra, âdeta sıcak bir günde soğuk bir su içmişçesine, mübârek dudaklarından ruhları okşayan bir letâfette; “el-hamdü lillâh” sözü duyulurdu.

Namaza gösterdiği bu tâzim ve hassâsiyetleri, diğer ibadetlerinde de aynen müşâhede edilirdi. Ramazân-ı şerîfte, bilhassa Harameyn’de açtığı iftar sofralarına gösterdiği îtinâ ve ehemmiyet, haccı îfâ ederken daldığı derin tefekkür hâli, Server-i Âlem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i ziyaret ederken büründüğü edep ve hürmet, Allâh’ın Kelâmı’yla olan ülfet ve dostluğu, sadaka ve zekât verirken hissettiği sonsuz minnet, nezâket ve emânet duyguları, hep onun Cenâb-ı Hakk’a olan tâzîminden ileri geliyordu.

[1] Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, V, 76.

[2] Sâdık Dânâ, a.g.e, V, 82.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.