İbadeti Aşkla Yapmak

Bir ameli/ibadeti değerli kılan nedir? İbadetlerde ihlas neden önemlidir? İbadeti/ameli ihlas ve aşkla yapmanın fazileti...

İslam bir işin isteksiz ve sadece yasak savma kabilinden yapılmasını istemez. Bu şekilde yapılan herhangi bir amelin / ibadetin değer bulmayacağını ısrarla vurgular. Müslüman; yaptığı bir işe aşkla sarılır, büyük bir huzurla tamamlar.

Bu kural tüm ibadetler için geçerlidir. Kur’an-ı Kerim, münafıkların namaz kılmadığından değil, namaza kalkarken tembellik göstermelerinden, üşenerek ibadet etmelerinden, gösteriş amaçlı davranışlarından bahseder ve bunun kötü bir akıbet olduğunu vurgular. “Onlar namaza kalkarken, sırf insanlara gösteriş yapmak amacıyla, üşene üşene kalkarlar ve Kur’an’ı çok az okur, Allah’ı çok az anarlar.” (Nisa, 142)

İçinde aşk olan bir Müslüman için namaz, vakti beklenilen bir sevgilidir. Onun için özel bir buluşmadır. Bu nedenle de hızlı, pratik ve umut dolu kalkar. Hadisi şerif, hiç bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde yedi sınıf insanın arşın gölgesinde gölgeleneceğine dair müjdeyi verir. Bunlardan birisi de “Kalbi mescitlere bağlı Müslümandır.” (Buhâri)

Kalbini namaza ve mescide bağlamak ona her daim hazır olmaktır. Bu hazırlık “Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar.” (Müslim) hadisinde buyurulduğu gibi güzelce bir abdest ile başlar. Hatta bu bekleyiş ribat olarak değerlendirilir.

EN FAZİLETLİ AMEL

En faziletli amel sorulduğunda Allah’ın Habibi; (s.a.v) "Güç zamanlarda bile iyice abdest almak, uzak yerden mescide gelmek ve bir namazdan sonra öbür namazı beklemektir. Bunlar hudut beklemek gibidir" (Müslim) diye cevap verir. Namazın bitmesini bir ganimet gibi bilmemek, namazı eda etmiş olmayı “kurtulmak” diye düşünmemek ve yenisinin yolunu aşkla gözlemlemek; beklenen ve övülen bir haslettir.

Elbette bu ibadet tutkusu sadece namaz için geçerli değildir. Oruç ibadeti için durum bunun aynısıdır. Zira kalbî şartları yerine getirilmemiş bir oruç ibadeti, günün sonunda sadece açlık ve susuzluk olarak kalacaktır. (İbn Mace) "Kim yalan söylemeyi, yalanla iş görmeyi ve cehâleti terk etmezse, Allah'ın, onun yemesini ve içmesini bırakmasına (oruç tutmasına) ihtiyacı yoktur." (Buhari)

İBADETİ İHLAS VE AŞKLA YAPMAK

İbadetin beklenen sonucu tesis etmesi ve kişide gerekli dönüşümü yapabilmesi için ihlas ve aşkla yapılması şarttır. Zekât ve sadaka konusunda da gönlü kirlerden arındırmak gerek. Eğer o Müslümanın gönlünde Allah’ın kendisine bahşettiği nimetleri Allah rızası için, Allah’ın kullarıyla paylaşma aşkı ve hissiyatı varsa yaptığı her şey mahza hayır olacaktır. Gönülde bunun aşkı varsa atılan taş hedefini vuramasa da sonuç değişmez. Yine de rıza-yı ilahiye mazhar olur, sadakanın oluşturacağı o inkılap gerçekleşir. Bunu en güzel şekliyle Ebû Hüreyre’den (r.a)  rivayet edilen uzun bir hadisi şerifte buluruz. 

Resûlullah (s.a.v) geçmiş dönemlerde yaşayan bir adamdan bahisle; “Bir adamın sadaka verme niyetlerini, hataen yaptığı yanlışları ve sonunda ulaştığı müjdeyi anlatır. Önce bir hırsıza, ikinci gece bir ahlaksıza, üçüncü gece de bir zengine sadaka verdiğini nakleder. Ancak onun yılmayan azmi, kullar tarafından bilinmeyen birçok hayır kapsını açmıştır. Gece rüyasında ona şu müjde verildi:

- Hırsıza verdiğin sadaka, belki onu yaptığı hırsızlıktan utandırıp vazgeçirecektir. Fâhişe belki yaptığından vazgeçip iffetli bir kadın olacaktır. Zengin de belki bundan ibret alıp Allah’ın kendisine verdiği maldan muhtaçlara dağıtacaktır.” (Buhârî)

İslam bizden her zaman çok büyük işler yapmayı beklemez. Zira herkes çok büyük işleri yapmaya ve büyük inkılapları gerçekleştirmeye muktedir değildir. Az ama ihlasla yapılan o kadar kurtarıcı amel vardır ki… Hadisi şeriflerde “ayakkabısı ile kuyudan bir köpeğe su taşıyan ve sonunda affedilen” adam örnek verilir. Bir kuyunun başına “atlarını bağlasınlar” diye bir kazığı çakan ile “sonradan gelecek insanların ayağına takılıp düşürmesin” diye söken adam için aynı af ve cennet müjdesi verilir. Aşkla yapılan ameller istenir bizden. Bunda devamlılık gerekir ve kopmadan içinde olmak övülür. Zikirle yaşayanlar, zikri daimi üzere olanlar ve halkayı koparmayanlar övülür.

Bugünkü çağdaş deyimle insanların kimi haz peşinde koşar. Zira hazzı insanın bedeni /nefsi tadar. Kısa sürelidir ve çabucak kullanılıp tüketilir. Kaynağı anlık olarak da değişebilir. İnsan; aldığı zaman, kazandığında, elde etmeyi başardığında haz alır. Hatta bunun yöntemini de önemsemez. Zira içinde arzusu yerleşen anlık hazlar, onu her defasında yeniden peşine koşturur. Ama öbür yandan mutlu olmak için vermek gerekir. Dağıtınca, doyurunca, ikram edince mutlu olur insan. Mutluluk sosyal çevreyle birlikte yaşanır.

Modern insan haz peşinde koşar ve bunun doyumu da olmaz. İnsan her defasında yenisini ister. Bir süre sonra eski hazlar kalmamaya başlar. Ancak sahih bir niyet ve ihlasla yapılan ibadetler insana haz değil huzur verir. Kur’an-ı Kerim buna sekine adını verir. Müslümanlardan bir grubun Allah’ın adını zikretmek, ayetlerini talim ve tefekkür etmek amacıyla buluşması cennet bahçesi olarak tanımlanır ve buraya sekine yağar. Yağan bu sekine onların kalplerinde itminanı oluşturur. Bu itminan, çok daha zorlu dönemlerde farklı şekillerde tezahür ediverir. Bedir savaşında Allah üç bin melekle takviye gönderir. Melekler öldürmek için değil sekine indirip itminanı tamamlamak ve huzuru temin için gelir. Onların sayılarını az gösterir.

Bir yılı aşkın bir zamandır Filistin’de yaşananlar, zalimlere haz verse de mazlumlara bahşedilen sekine ve itminan; dayanma gücünü artırıyor. Başkaları için acı veren ölüm, onlarda adını şehadet olarak değiştiriyor ve huzurun kaynağı oluyor. Aşkla koşan ve yaşayan da yorulmuyor.

İbadet, taat, zikir ve şükür için aşkla koşanlara müjdeler olsun.

Kaynak: Haşim Akın, Altınoluk Dergisi, Sayı: 468

İslam ve İhsan

İHLÂSLA YAPILAN AMELİN MÜKÂFATI

İhlâsla Yapılan Amelin Mükâfatı

İMANI AŞKLA YAŞAMAK İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İmanı Aşkla Yaşamak İle İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.