İbadetler Zikirle Kıymet Kazanır
Ecdâdımız; “Hâfıza-yı beşer, nisyân ile mâlûldür.” demişlerdir. İnsanlığın nisyân ve gaflet illetine, yani unutma zaafı ve kasvet-i kalp hastalığına karşı, Allâh’ın gönüllerdeki mânevî varlığını ve ulvî mevkiini sürekli tâzelemek, O’nu dâimâ hatırda tutmak ve kalbi O’nunla canlandırmak îcâb eder.
Kulu Rabbine yaklaştıran en kuvvetli râbıta olan zikir de; tefekkürdeki durgunluğu, dimağdaki uyuşukluğu gideren, dînî hükümleri îfâ hususundaki rağbeti artıran mânevî bir takviye ve feyz vesîlesidir. Bu meyanda, Kur’ân tilâveti, namaz, oruç, hac, tesbîh, tahmîd, tevhîd, tehlil, tekbîr, istiğfar gibi, Allâh’ı anmaya vesîle olan bütün ibadetler “zikir” mâhiyetindedir.
Nitekim müfessir Bursevî’nin beyânıyla:
“Allah Teâlâ; «Allâh’ın zikrine koşun.» (el-Cum’a, 9) âyetinde namazı, «zikir» olarak isimlendirmiş ve «Beni zikredin.» emrinin bütün tâat ve ibadetleri içine aldığını belirtmiştir.” (Rûhu’l- Beyân, II, 95-96)
Hadîs-i şerifte buyrulur:
“Cennet ehli, yalnızca, dünyada iken Allâh’ı zikretmeden geçirdikleri anlara nedâmet duyarlar!”(Heysemî, X, 73-74)
ZİKRİN FEYZİNDEN YOKSUN İBADETLER
Nitekim Abdülvehhâb Müttekî Hazretleri’ne:
“Tâlibin dâimâ zikirde olması lâzımdır, diyorlar. Bu nasıl olur?” diye sorulduğunda Hazret şu cevabı verir:
“Hayırlı amelle meşgûl olan, dâimâ zikirdedir. Namaz kılmak zikirdir. Kur’ân okumak zikirdir. Din ilimleri öğretmek ve öğrenmek zikirdir. Her hayırlı amel, zikirdir.”
Öte yandan bütün ibadetler, Allâh’ı uyanık bir kalple zikredebilme ölçüsünde kıymet kazanır. Allah’tan gâfil bir kalple yapılan ibadetler ise zikrin feyzinden noksandır, huşû şartına riâyet edilmemiş demektir.
Yani zikir, ibadetlerin içinde bulunması gereken zarûrî şartlardan biridir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından-2, Erkam Yayınları.
YORUMLAR