İbadetlerin Sûretleri
“Bütün gaybları en iyi şekilde bilen Cenâb-ı Hak, ibadetlerin sûretleri ile birlikte kulluk vazifesinin îfâsını da rûh ve rûhâniyetin en derin ve en hassas noktasından bekler.”[1]
“Tarîkatte feyz alma ve terakkî, yalnız zikir ve evrâdın çokluğuna bağlı değildir. Bu hususta kalbî ihlâs ve samimî muhabbetin de büyük bir tesiri olduğu, ehline âşikârdır… Cenâb-ı Hakk’a itaat etmeyen ve şer’î emirleri nazar-ı îtibâra almayan günahkârlar, hiçbir zaman ve mekânda evliyâullâh’ın inâyet nazarıyla baktığı ve teveccühlerine nâil olan kişilerden olamazlar.”[2]
“Mâlûm olduğu üzere feyz alıp terakkîye medâr olabilecek hasletlerin başında ihlâs ve muhabbet gelir. Ebedî saâdet ve selâmet, ihlâs ve muhabbet ağacının meyvesidir.”[3]
“Bu âciz kardeşiniz hâlâ îmânın aslını ikmâle çalışıyorum. Kelime-i tevhîdi dil ve hâl ile zikretmeye gayret ediyorum. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın dışında bir matlûb, -sûfî lisânıyla- bir put, kalpte mevcut oldukça "La ilahe illallah" demek zordur. Söylense bile mânen kabûle şâyan ve vuslata vesîle olacağı şüphelidir.”[4]
KALBİ HASTALIKLARDAN TEMİZLEMEK
"La ilahe illallah" diyen Cennet’e girer.» buyrulmuş ise de diğer bir hadîs-i şerîfte; “muhlisan: ihlâsla” kelimesi de zikredilmiştir.[5] Riyâ, kibir, haset, tamah, cimrilik gibi kalbî hastalık ve kötülüklerden nefsi temizleyerek niyeti hâlis kılmak çok mühimdir. İnsan vücudunda mide ve safrayla alâkalı hastalıklar varken en lezzetli yiyeceklerin bile tadının kalmayacağı, onlardan bir fayda hâsıl olmayacağı mâlûmdur. Aynı şekilde yukarıda zikredilen (kalbî) hastalıklardan biri, bilhassa da birkaçı varken Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmak ve rıdvân bahçelerinin nîmetlerine kavuşmak için yalnız zâhirî ibadetler kâfî gelmez. Allah Teâlâ; “Dikkat edin, hâlis din yalnız Allah içindir...” buyurmuştur. (ez-Zümer, 3) Mevlâm o ihlâslı kulluk ve ibadeti bizlere ihsan buyursun! Âmîn!”[6]
Tâbiînin büyük âlimlerinden İmâm Zührî’ye, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in; “Kim "La ilahe illallah" derse Cennet’e girer.” hadîs-i şerîfi sorulmuştu. İmâm Zührî Hazretleri:
“–Bu hüküm, İslâm’ın ilk günlerinde, farzların, emir ve nehiylerin nüzûlünden önce idi.” buyurdu. (Tirmizî, Îmân, 17/2638)
Yani dîn kemâle erdikten sonra, Kitap ve Sünnet’in bütün hükümlerinin hayata geçirilmesi ve yaşanması zarurîdir.
DİPNOTLAR
[1] M. Es‘ad Efendi, Mektûbât, s. 46, no: 19.
[2] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 58, no: 30.
[3] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 59, no: 31.
[4] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 63, no: 35.
[5] Taberânî, Kebîr, V, 197. “–Onun ihlâsı nedir?” suâline Efendimiz r:
“–Onu Allâh’ın haram kıldığı şeylerden muhâfaza etmesidir.” cevâbını vermişlerdir (Taberânî, Evsat, II, 56)
[6] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 150, no: 122.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları