İbadette İstikrâr ve Sabrın Kazancı

İSLAM

Ne zaman olursa olsun, kalp ve beden âhengi içinde icrâ edilen bütün ibadetler, Cenâb-ı Hak ile beraberlik anlarıdır. Mârifetullâhʼa vesîle olan ilim, irfan, zikir ve sohbet meclisleri de gönlün ilâhî huzur ile dolduğu anlardır.

Ramazan’daki ibadet vecdini hayat boyu sabır ve istikrâr ile devam ettirip Kur’ân ve Sünnetʼi hayâtımızın her safhasına aksettirmeye muvaffak olabilirsek, Cenâb-ı Hak, şu hadîs-i kudsînin muhtevâsına girmeyi -inşâallah- bizlere de lûtfeder:

“…Kulum kendisine farz kıldığım amellerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana, (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihâyet Ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum…” (Buhârî, Rikâk, 38)

Velhâsıl kulluk vazifeleri hususunda sırf belli dönemlerde değil, her dâim gayretli olmak îcâb eder. Gevşeklik, rehâvet, tembellik ve ihmalkârlıktan ve kazanılan ibadet vecdini kaybetmekten, son derece sakınmak gerekir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Abdullah bin Amr bin Âs’a şu tavsiyede bulunmuştur:

“–Abdullah! Falan adam gibi olma! Çünkü o, gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu.” (Buhârî, Teheccüd, 19)

PEYGAMBERİMİZİN EN ÇOK SEVDİĞİ İBADET

Yine “Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin en çok sevdiği ibadet, sahibinin devamlı yaptığı ibadet idi.”

Demek ki Kur’ânî tâbiriyle; “İpliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan gibi olmayın…” (en-Nahl, 92) tâlimâtına ibadet hayâtımızda da dâimâ dikkat etmek mecbûriyetindeyiz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 2, Erkam Yayınları, 2012