İbrahim Bin Edhem Hazretleri’nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler

İbrahim Bin Edhem Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)

Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.

Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.

İBRAHİM BİN EDHEM HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER VE TAVSİYELER

İlâhî muhabbetteki vecd, lezzet ve istiğrâkımız müşahhas bir şey olsaydı; krallar onu alabilmek için bütün hazinelerini de krallıklarını da
fedâ ederlerdi.”

NEREDE ARANIR?

Bir gece yarısıydı. İbrahim bin Edhem, tahtının üzerinde uyuyakalmış olarak yatmaktaydı. Birden sarayının damında müthiş bir gürültü-patırtı çıktı. Yüksek sesle bağrışıp çağrışmalar gittikçe çoğaldı ve en nihayet sultanı uyandırdı.

Sultan İbrahim bin Edhem, hızla yerinden doğrularak dama doğru haykırdı:

“–Kim var orada?!. Gecenin bu saatinde damda ne yapıyorsunuz?!.”

Derinden bir cevap geldi:

“–Kaybolan devemizi arıyoruz sultanım!”

İbrahim bin Edhem hiddetle seslendi:

“–Damda deve aranır mı bre ahmaklar?!.”

Bu seferki cevap çok mânidar ve irşad niteliğindeydi:

“–Ey İbrahim bin Edhem! Sen damda deve aranmayacağını biliyorsun da; sırtındaki ipekli elbiseler, başındaki taç, elindeki kırbaç ve oturduğun tahtla Hakk’ı arayıp bulamayacağını bilmiyor musun?!.”

İbrahim bin Edhem -rahmetullâhi aleyh-’in gönlünde mâneviyâtın ilk kıvılcımı böylece atılmış oldu.

İbrahim bin Edhem, henüz sultan iken bir gün ava çıkmıştı. Bir ceylânın arkasından koştu. Hayli uzaklaştı. Tam ceylânı köşeye sıkıştırmıştı ki, o nârin ve güzel hayvan hâl lisânıyla;

“–Ey İbrahim! Sen bunun için yaratılmadın. Allah seni, beni avlaman için mi yoktan var etti? Hem beni avlasan ne kazanacaksın? Bir cana kıymaktan başka ne elde edeceksin?” dedi.

İbrahim bin Edhem, bu sözleri duyunca, yüreğine öyle bir kor düştü ki, o anda kendisini atından yere attı. Sahrâlara doğru koşmaya başladı. Bir müddet sonra etrafına baktığında, kocaman sahrâda bir çobandan başkasını göremedi. Hemen yanına gidip yalvardı:

“–Ne olursun, şu üzerimdeki mücevherleri, padişahlık elbiselerimi ve silâhlarımı benden al da senin giydiğin abayı bana ver! Kimseye de bir şey söyleme!” dedi.

Çobanın şaşkın bakışları arasında abayı giydi ve gözden kayboldu.

Sultan İbrahim bin Edhem, tâc u
tahtı terk edip, derviş İbrahim bin Edhem Hazretleri
oldu.

Tasavvuf için tâc u tahtı terk etmek şart değildir. Ömer bin Abdülaziz ve Sultan Fatih gibi zâtları ise, onların terbiyeleriyle meşgul olan ehlullah hazerâtı, vazifeyi terk ettirmeden irşâd etmiştir.

Bu, şahıstan şahsa değişen bir terbiye metodu meselesidir.

BİZ DE SİLDİK!

İbrahim bin Edhem Hazretleri, sızmış hâldeki bir sarhoşun pis kokulu ve bulaşık ağzını yıkamıştı. Niçin böyle yaptığını soranlara da şu cevabı vermişti:

“–Eğer yüce Allâh’ın adını zikretmek için yaratılan dil ve ağzı bulaşık olarak bıraksaydım, (zikre) hürmetsizlik olurdu...”

Sarhoş ayıldığı zaman ona;

“–Horasan zâhidi İbrahim bin Edhem senin ağzını yıkadı...” dediler.

Bu durumdan mahcub olan sarhoşun gönlü de uyandı ve;

“–Öyleyse ben de tevbe ettim...” dedi.

Böyle bir ıslaha vesile olan İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne rüyasında Hak katından şöyle nidâ edildi:

“–Sen Biz’im için onun ağzını yıkadın!

Biz de senin için onun kalbini yıkadık!..”

ŞEREFTİR

Bir kimse İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne;

“–Gece ibâdetine kalkamıyorum, bana bir çare öğret.” deyince Hazret, şu cevabı verdi:

“–Gündüzleri Allâh’a isyan etme (yani mâneviyâtına zehir saçacak hâl ve davranışlardan kendini koru); geceleri O seni huzûrunda durdurur.

  • Geceleyin O’nun huzûrunda bulunmak, yüce bir şereftir.

Günahkârlar bu şerefi hak edemezler!”

Hadîs-i şerifte buyurulur:

«Mü’minin şerefi, geceleri kāim olmasındadır...» (Hâkim, IV, 360-361/7921)

NASIL KABUL EDİLSİN?

“–Yaptığımız duâlar niçin kabul olmuyor?” diye soranlara İbrahim bin Edhem Hazretleri şu cevabı verir:

“–Cenâb-ı Hakk’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız.

  • Peygamber’i bilirsiniz, sünnetlerini yerine getirmezsiniz.
  • Kur’ân okursunuz, amel etmezsiniz.
  • Hak Teâlâ’nın nimetlerini yersiniz, şükretmezsiniz.
  • Cenneti bilirsiniz, onu istemeyi bilmezsiniz.
  • Cehennem vardır dersiniz, ondan lâyıkıyla sakınmazsınız.
  • Ölüm vardır dersiniz, hazırlanmazsınız.

Bu kadar fenalıkla duânız nasıl müstecâb olsun?!.”

  • Günah işleyeceksen, bari Allâh’ın nimetini yeme!

Hem Hak rızkını yiyip hem de O’na âsî olmak revâ mıdır?!.

YÜKSEK ÖLÇÜLER

Şakîk-i Belhî ile İbrahim bin Edhem Hazretleri’nin, birbirlerini irşâd için yaptıkları bir gönül sohbeti esnasında Şakîk-i Belhî Hazretleri sorar:

“–Geçim husûsunda ne yaparsınız?”

İbrahim bin Edhem;

“–Bulunca şükreder, bulamayınca sabrederiz!..” der.

Şakîk-i Belhî Hazretleri;

“–Bunu, Horasan’ın köpekleri de yapar!” deyince, bu defa İbrahim bin Edhem sorar:

“–Ya siz ne yaparsınız?”

Şakîk-i Belhî Hazretleri şu cevabı verir:

“–Bulursak şükredip infâk ederiz.

  • Bulamadığımızda yine şükredip sabrederiz.” (İbn-i Hallikân, Vefeyât, I, 32)

SABIR, ŞÜKÜR ve RIZÂ

İbrahim bin Edhem Hazretleri, hacca niyetlenir ve yaya olarak yola çıkar.

Yolda giderken, cins devesi üzerine kurulu, mağrur bir kabîle reisine rastlar.

Reis, İbrahim bin Edhem Hazretleri’nin yaşlı hâliyle tek başına yola çıkmasına ve görünürde de bir azığının olmamasına çok şaşırır. Bu sebeple de tuhaf bakışlarla sorar:

“–Ey ihtiyar, nereye gidiyorsun böyle?”

İbrahim bin Edhem Hazretleri ise sükûnetle;

“–Haccetmek niyetiyle Kâbe’ye gidiyorum.” der.

Aldığı bu cevap üzerine kabîle reisinin tuhaf bakışları, yerini alaycı bir tebessüme bırakır. Bir müddet böyle devam eder. Sonra da küçümseyici bir tavırla;

“–Be hey ihtiyar! Deli misin, dîvâne misin?! Bineğin yok, azığın yok! Yol ise uzun, hem de çook uzun!

Sen bu zayıf ve ihtiyar hâlinle Kâbe’ye nasıl varacaksın? Bu uzun yola nasıl dayanacaksın?..” der.

İbrahim bin Edhem Hazretleri, karşısındaki gafil insanın gönlünü uyandırabilmek ümidiyle;

“–Aslında benim birçok bineğim var; ama sen onları göremiyorsun...” cevabını verir.

Bu sözler üzerine reis, alaycı tavrına devamla;

“–Ne olur onları açıkla da ben de bileyim...” der.

İbrahim bin Edhem Hazretleri anlatmaya başlar:

“–Benim «sabır» adlı bir bineğim vardır ki, başıma bir belâ geldiğinde onunla yoluma devam ederim.

«Şükür» adlı bir bineğim vardır ki, nimete kavuştuğum zaman onunla nice menziller geçerim.

Yine önleme imkânım olmayan ve kusurum bulunmayan bir kazaya uğradığım zaman kendi kendime;

«–Ben gaybı bilmiyorum, olanda benim için hayır vardır.» derim, «rızâ» adlı uysal bineğimle maksûduma ererim.”

Bunları dinleyen reisin alaycı tavrı, yerini şaşkınlığa bırakır. Hayretle tekrar sorar:

“–Daha başka neyin var?”

“–Bir de şu var ki, nefsim dünyevî bir arzuya yöneldiği vakit; kabirlerde benden çok daha küçük yaşta, hattâ gencecik insanların yattığını düşünerek, nefsime uymaktan sakınırım.

Zira;

Her insan ölecek yaştadır!”

Bu sözlerle derin bir tefekküre dalan kabîle reisi, İbrahim bin Edhem Hazretleri’ne uzun uzun bakar ve sonra dudaklarından şu sözler dökülür:

“–Desene, asıl yaya benmişim de hakikatte binekli olan senmişsin ey muhterem pîr!

Var yoluna devam et.

Zira bu zarif ve hakikate vâkıf gönlünle sen, nasıl olsa murâdına ereceksin.”

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık

İslam ve İhsan

İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİNE TAHTINI BIRAKTIRAN RÜYA

İbrahim Ethem Hazretlerine Tahtını Bıraktıran Rüya

ŞAKÎK-İ BELHÎ İLE İBRAHİM ETHEM HAZRETLERİ'NİN İRŞÂD SOHBETİ

Şakîk-i Belhî ile İbrahim Ethem Hazretleri'nin İrşâd Sohbeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.