İbrahim Bin Ethem Hazretleri Kimdir?

İbrahim bin Ethem Hazretleri kimdir? İslam büyüklerinden İbrahim bin Ethem Hazretleri’nin hayatı.

Künyesi, Ebû İshâk İbrâhîm b. Ethem b. Mansûr olan İbrahim bin Ethem Hazretleri, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babasının hac için Mekke’de bulunduğu sırada orada doğduğunu söyleyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerinden Benî İcl’e veya Temîm’e mensuptur.

Genç yaşta zühd yoluna girmeye karar verinceye kadar Horasan’da yaşadı. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulunan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğuydu. Sahip bulunduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip zühd yolunu seçmesiyle anılır oldu.

GÂİPTEN GELEN SES VE TAHTI TERK ETMESİ

İbrâhim bin Ethem gençlik çağında avlanırken iki defa, “Sen bunun için mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde gaipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malını mülkünü terkedip zühd yoluna girmeye karar verdi, Abdullah bin Mübârek’in de aralarında bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke’ye doğru yola koyuldu.

Başlangıçta, sahip olduğu geniş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele vermiş ve kararında sebat etmeyi başardı. Bu sıradaki ruh halini, “Birçok acı çektim, ancak vatanımdan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim” şeklinde dile getirirdi.

HIZIR İLE BULUŞMA

Bir müddet sonra beraber yola çıktığı gruptan ayrıldığı anlaşılan İbrâhim bin Ethem çölde tek başına aylarca seyahat etmiş, bu sırada tanımadığı bir kişi ona arkadaş olup “ism-i a‘zam” duasını öğretti. İbrâhim bin Ethem bu duayı okuyunca Hızır’la buluşmuş, Hızır ona ism-i a‘zamı öğreten zâtın Dâvud adında bir kişi, diğer bir rivayete göre İlyas olduğunu bildirmiş. Hücvîrî ise İbrâhim b. Ethem’e ism-i a‘zamı bizzat Hızır’ın öğrettiğini söyler (Keşfü’l-mahcûb, s. 202).

ŞAM'DA HUZUR BULDU

Horasan’dan ayrıldıktan sonra Şam, Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapan İbrâhim Ethem, Sûr, Kayseriye (o zamanki Şam bölgesinin sahil şehri), Humus, Askalân, Beyrut, Basra, Kûfe, Mekke, Medine, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya, Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bostan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalıştı. Hayatının en az yirmi dört yılını geçirdiği Dımaşk’ta hemşehrisi Şakīk-i Belhî ile karşılaştığında ona memleketinde bulamadığı huzuru Şam beldelerinde bulduğunu söyledi.

BABASININ MİRASINDAN HİÇBİR ŞEY ALMADI

Mekke’de iken babasının vefat ettiğini haber alınca ülkesine giderek babasının vasiyeti üzerine malını gerekli yerlere dağıttıktan sonra kendi payını da diğer vârislere bırakıp tekrar Mekke’ye döndü. Belh’ten ayrılmadan önce evlenmiş, bu evlilikten bir oğlu olmuştu. Daha sonra hiç evlenmemiş, bununla birlikte evlenip çoluk çocuk sahibi olmanın kendi bulunduğu durumdan daha hayırlı olduğunu da açıkça ifade ederdi.

BİZANSLILARA KARŞI SAVAŞIRKEN ŞEHİD OLDU

İbrâhim Ethem Hazretleri’nin kara ve deniz seferlerine katıldığı, Bizanslılar’a karşı yapılan son deniz seferi esnasında ismi belirtilmeyen bir adada vefat ettiği kaydedilmektedir. Kabrinin, kız kardeşinin oğlu şair İbn Künâse’nin “garp toprağındaki mezar” diye tanıttığı kabrinin Şam bölgesinde sahile yakın bir yerde bulunduğu kabul ediliyor.

EBÛ HANÎFE İLE TANIŞTIKTAN SONRA ZAHİR İLİMLERİ ÖĞRENDİ

İbrâhim Ethem, İskenderiye’de Eslem b. Yezîd el-Cühenî’yi ziyaret ederek onun sohbetinde bulundu, Mekke’de Süfyân es-Sevrî ve Fudayl b. İyâz’la tanışıp kendileriyle dost oldu. Ayrıca Sevrî ve Evzâî ile zaman zaman mektuplaştığı anlaşılıyor. Bu arada Ebû Hanîfe ile de buluşmuş ve aralarında dostluk meydana gelmiştir.

Hücvîrî, İbrâhim Ethem’in zâhir ilmini Ebû Hanîfe -rahmetullahi aleyh’ten öğrendiğini söyler (Keşfü’l-mahcûb, s. 201). Ebû Osman el-Esved, Süleyman el-Havvâs, Ebû Abdullah el-Kalânisî, Şakīk-i Belhî, Huzeyfe el-Mar‘aşî de İbrâhim Ethem’in en yakın arkadaşlarındandır. Onun sohbet meclislerinde yetişenlerden bazıları şunlardır: Ebû İshak el-Fezârî, Ali Bekkâr, Muhalled b. Hüseyin, Ebû Yûsuf el-Gasûlî, İbrâhim b. Beşşâr, Ebû İshak İbrâhim el-Herevî.

HADİS RİVAYET ETMİŞTİR

Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînden hadis rivayet eden İbrâhim Ethem’in bazı hadisleri mürsel olmakla birlikte kendisinin sika olduğu belirtilmektedir. Ebû İshak es-Sebîî, Ebû Hâzim, Katâde b. Diâme, Mâlik b. Dînâr, Muhammed b. Ziyâd el-Cumahî, Ebân b. Yezîd, A‘meş, Ebû Hanîfe, Muhammed b. Aclân, Mûsâ b. Ukbe, Evzâî, Süfyân es-Sevrî, Şakīk-i Belhî, Şu‘be b. Haccâc ve babası Ethem b. Mansûr’dan hadis aldı, kendisinden de hizmetçisi İbrâhim b. Beşşâr, Süfyân es-Sevrî, Şakīk-i Belhî, Ebû İshak el-Fezârî rivayette bulundu.

Hadis toplama yolunu seçmediği için az hadis rivayet etti. Onun hadis toplama işine fazla rağbet etmemesinin çeşitli sebepleri var. Bunların başında, hadis toplamakla meşgul olurken ameli ihmal etme endişesinin geldiği söylenir.

"İLİMLE MEŞGUL OLURKEN İBADETLERİ İHMAL ETME"

Nitekim kendisine, “Dinini korumak için ibadetin yanı sıra ilmi de ihmal etme” diyen Ebû Hanîfe’ye, "Sen de ilminle amel etmeyi ve ibadetle meşgul olmayı ihmal etme" diye cevap verdiği rivayet edilir.

Süfyân es-Sevrî, İbrâhim Ethem’i hadis toplamadığı için tenkit etmeye kalkışınca ona, “Sen kendini ‘haddesenâ, haddesenâ’ ile meşhur ettin” diyerek karşılık vermesi hadis toplamaktan aynı zamanda riyâ korkusuyla kaçındığını gösterir.

SÜREKLİ HELÂL YEMEYİ TAVSİYE EDERDİ

İbrâhim Ethem -rahmetullahi aleyh-'in, daha hayatta iken şöhreti geniş bir çevreye yayıldı. Kurduğu sohbet meclislerinde dostlarına nasihat etti, uzakta bulunanların sorularına cevap yazdı. Onun çok fasih konuştuğu ve zaman zaman şiir söylediği belirtilir; kaynaklarda kendisine nisbet edilen bazı beyitlere yer verilmiştir. Öğütlerinde helâl kazancın önemini vurgulaması dikkati çeker. Duasının kabul edilmesi için ne yapması gerektiğini soran birine helâl yemesini tavsiye eden İbrâhim Ethem Hazretleri, helâl kazançla çoluk çocuğun nafakasını sağlamayı yiğitlerin işi olarak görür.

ZÜHD'Ü ÜÇ KISMA AYIRIRDI: FARZ, NÂFİLE, SELÂMET

Gecelerini genellikle tefekkürle geçirip çok az uyuduğu, gündüzleri ise sürekli oruç tutan İbrâhim Ethem Hazretleri, zühdü farz, nâfile ve selâmet olmak üzere üç kısma ayırır. Haramdan kaçınma şeklindeki zühd farz; helâlinden olsa bile az ile yetinme şeklindeki zühd nâfiledir. Selâmet olan zühd ise şüpheli şeylerden uzak durmaktır. En mükemmel zâhid, kalbi en temiz, en samimi olan ve en fazla cömertlik yapan kişidir.

KENDİSİNİ HALKTAN TECRİT ETMEDİ

İbrâhim Ethem’in zaman zaman dağa çekilerek Allah ile ünsiyet kurmaya çalıştığı görülmekle birlikte onun zühd hayatında kendini halktan tecrit etmek gibi bir anlayışı yoktur. Nitekim vaktinin çoğunu halkın içinde onların dertleriyle ilgilenerek geçirmeye çalışmış, insanlara ulemâ meclislerine devam etmelerini, namazı cemaatle kılmalarını, hacca gitmelerini, cihada katılmalarını, fakat nefsin hevâsına karşı koymayı da ihmal etmemelerini tavsiye etmiştir.

HAKKINDA SÖYLENENLER

Evzâî, özellikle halkın arasına katılması ve cömertliği sebebiyle İbrâhim Ethem’i akranından üstün saymış; Ebû Hanîfe, Süfyân es-Sevrî ve Şakīk-i Belhî de onun faziletleri üzerinde durmuşlardır. Cüneyd-i Bağdâdî kendisi için, “Bu yolun bilgilerinin anahtarı İbrâhim’in elindedir” ifadesini kullanır.

Kelâbâzî de onu, gaipten gelen bir sesle uyarıldığı için “murad” vasfına sahip olan sûfîlerden, yani Hakk’ın cezbe kuvvetiyle kendine çektiği ve içindeki halleri müşahede ettirdiği kimselerden saymakta; bu tür bir cezbeye tutulanlara önce kendi iç hallerinin gösterildiğini, ardından nefis ve maldan uzaklaştırıldıklarını belirtmektedir.

Hücvîrî’ye göre İbrâhim b. Ethem Hızır tarafından yetiştirilmiştir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî de onu “mânalar denizinin yüzücüleri” olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi sûfîlerle birlikte anar.

MÜRŞİD-İ KÂMİL

Muahhar kaynaklarda İbrâhim Ethem’e nisbet edilen, ancak babasının adıyla anılan Ethemiyye diye bir tarikattan söz ediliyor. Ayrıca kendisi Çiştiyye tarikatı silsilesinde de yer alır; silsileye göre İbrâhim Ethem Hazretleri, Fudayl bin İyâz’ın halifesi, Huzeyfe el-Mar‘aşî’nin de mürşididir.

Ebû Nuaym, İbrâhim Ethem’in her cuma günü sabah ve akşam on defa okuduğu, “Merhaben bi-yevmi’l-mezîd ve’s-subhi’l-cedîd” diye başlayan evrâdını kaydetmiş (Ĥilye, VIII, 38-39), Kâbe’yi ziyareti sırasında terennüm ettiği, “Hecertü’l-halka turran fî hevâkâ” sözleriyle başlayan altı beyitlik münâcâtı yayımlamıştır (Münâcât [Mecmûa], İstanbul 1265, s. 62-63; a.e. [Mecmûa], İstanbul 1279, s. 68).

Kaynak: DİA

İslam ve İhsan

İBRAHİM BİN ETHEM HAZRETLERİNİN OKUDUĞU SALAVAT

İbrahim Bin Ethem Hazretlerinin Okuduğu Salavat

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.